Başlıktaki kelimeyi mutluluk saltanatı şeklinde anlayabiliriz. Gerçekten mutluluk hiçbir saltanatla karşılaştırılamayacak derecede büyük bir saltanattır. Her şeyi maddede arayanların kulakları çınlasın, dünya saltanatına sahip oldukları halde mutluluk saltanatından mahrum kalmaları ne kadar ibretli değil mi?
Merhum Yunus, “Kanaat gencini her kim ki buldu, / Saadet mülküne sultan oluptur” derken gerçek mutluluğun kanaatle mümkün olacağına dikkat çekiyor.
Evet, mutluluk bir saltanat. Kanaatkâr, gözütok insan da o saltanatın sultanı.
“Gözütok o adamdır ki kendi çalıştığıyla yetinip başkalarının elindekileri ummaz” diyor Hz. Ömer (ra).
Gözütok insan çalışır, kısmeti neyse kanaat eder. Gözü ve gönlü o kadar toktur ki başkalarının malında, mülkünde, hiçbir şeyinde gözü olmaz.
Çünkü bu nimetleri o kişiye Allah, ya ihsanından, lütfundan vermiştir. Buna itiraz edilmez. Ya da kahrından vermiştir. Böylelerini değil kıskanmak, acımak gerekir.
Gözü başkalarında olanın mutlu olması mümkün değil. Çünkü o her zaman kendinden yukarıda olanları görecek, kendinde bulunanları az bulup canı sıkılacak ve huzursuz olacaktır.
Gözütok insan az-çok demeden Allah ne vermişse hepsine şükreder, hiçbir nimeti beğenmemezlik etmez. Şükretmesini bilmeyen aza da, çoğa da şükretmez.
Gözütok insanlar bolluk ve bereket içerisindedirler. “Nimet bitti” diye gam yemez, üzülmez; yerlerinin yenileriyle doldurulacağına inanırlar. Çünkü hazine sonsuzdur, tükenmez. Hz. Ali’nin (ra) dediği gibi “Onlar için gam yoktur. Nimetin devamını düşünüp lezzetlerini yenileneceğini bilirler.”
Hz. Ali’nin (ra) manevî evlâdı Bediüzzaman da der ki: “Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp o elemden feryat etme. Çünkü o nimet meyvesi bir rahmet-i bînihayenin [sonsuz bir rahmetin] semeresidir. Ağacı bâkî ise, meyve gitse de yerine gelen var.”
Nimetin devamını düşünmek, insanı gamdan kurtardığı gibi o lezzetten çok daha büyük bir lezzet vardır onda. O da, “Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp lezzeti birden yüz derece yapabilmektir.” Bir padişahın ikram ettiği bir elmada iltifat-ı şahane hissedildiği gibi insan da hamd ve şükür ile nimetten nimeti veren Allah’ı hissetmekle, Onu, rahmetinin iltifatını, şefkatinin teveccühünü ve nimetinin devamını düşünmekle, kendine nimetten bin derece daha lezîz, manevî bir lezzet kapısını açmaktadır.
İşte mutluluk saltanatı!
03.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|