Başbakan geçtiğimiz günlerdeki bir beyanında “Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanıyla herhangi bir sıkıntımız yok, uyumluyuz” diyordu (Milliyet, 28.1.07).
Elbette ki ideal olan, devletin bütün kurumlarının, millet iradesinin çizdiği çerçeve içerisinde, elbirliğiyle ülkeye hizmet etmeleridir.
Böyle bir uyum hepimizi memnun eder.
Başbakanla Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ya da devletin diğer organlarının başındaki zevat arasında sürtüşme ve çatışma olması ise hepimizi rahatsız eder.
Ancak Türkiye’deki fiilî duruma baktığımızda, farklı bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Seçilmiş Meclisler ve onların içinden çıkan hükümetlerle, ihtilâl anayasasının millet egemenliğine ortak kıldığı kurumlar arasında mâlûm sebeplerden kaynaklanan sürtüşmeler hâlâ devam ediyor.
Bunun örneklerini son dört yılda da defalarca gördük ve yaşadık.
Çankaya’nın ard arda veto ettiği ve Meclis tarafından tekrar aynen benimsenip gönderildiğinde Anayasa Mahkemesinden iptalini istediği kanunlar ve imzalamayıp geri çevirdiği kararnameler; hükümetçe tayini yapılmak istenen kişiler hakkında yürüttüğü soruşturmalar...
Genelkurmay Başkanının göreve başlar başlamaz yaptığı irtica vurguları; hükümetin AB nezdinde gerçekleştirdiği Kıbrıs atağını “devlet görüşünden sapma” olarak nitelemesi ve Lokmacı Geçidinde sergilediği tavır...
Pek “uyum işaretleri” gibi algılanmadı.
Üstelik, Başbakan “Uyum içindeyiz” dediği Cumhurbaşkanını, bu sözü söylemeden daha birkaç gün evvel, “Bizim atayacağımız kişileri kapıcılara soruyor. Böyle devlet yönetimi olur mu?” diyerek eleştirmemiş miydi?
Bu ne menem bir “uyum?”
Erdoğan’ın böyle bir tabloda, fiilî gerçeklerle de, bizzat kendi şikâyetleriyle de çelişen bir manevra yaparak, âniden uyum moduna geçmesinin herhalde tek bir izahı olabilir.
O da, cumhurbaşkanı seçimine iki buçuk ay kala, devlet cenahına “Benden kuşku duymanıza gerek yok. Sizinle uyum içindeyim ve öyle de olacağım” mesajı vermek olmalı...
Diyelim ki, Genelkurmay Başkanıyla ilişkisi daha farklı ve özel bir hassasiyet getiriyor.
Bir başbakan, teorik olarak kendisine karşı sorumlu konumda bulunan bir devlet görevlisinden söz ederken “uyumsuzluk”tan bahsedemez. Ve eğer öyle birşeyden şikâyetçi olursa, tabiatıyla gereğini yapması beklenir.
Ancak hükümete karşı tavrı herkes tarafından çok iyi bilinen mevcut Cumhurbaşkanıyla da “uyum”dan söz etmesi çok tuhaf.
Çünkü ortada öyle bir uyum yok. Erdoğan buna rağmen böyle konuşarak devlet cenahına kendisini kabul ettirebileceğini düşünüyorsa, yine yanlış hesap yapıyor demektir.
Bu yanlış taktiğin en büyük sakıncası ise, hükümete çıkardığı engellemeler ve özellikle laiklik konusundaki katı tavrı sebebiyle toplumun yoğun tepkisine muhatap olan Sezer’le “uyum” söyleminin, Başbakanı kendi tabanıyla da karşı karşıya getirebilecek olması.
Erdoğan bu tavrıyla da “Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabildi” sözüne mâsadak olabilir.
03.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|