Meclis Başkanı Arınç, geçtiğimiz günlerde bir araya geldiği gazetecilerle sohbetinde sözü anayasaya getirerek şöyle demiş:
“Hükümetin başladığı reformlar ikinci dönemde 100 gün içinde tamamlanmalı. Bir yıl önce anayasa değişikliği hazırlattım. Referandum yolu da açık olsun istedim. Yargı ve YÖK reformu gibi konuları referandumla çözme ihtiyacı olabilir.”(Zaman, 29.1.07)
Bu sözlerden, “Yoksa Arınç’ın, Çankaya olmazsa Başbakanlıkta da mı gözü var?” gibi sonuçlar üretmek isteyenler çıkar mı?
Çünkü AKP’nin önümüzdeki seçimden de iktidar olarak çıkacağı varsayımına bina edilen bu ifadeler doğrudan doğruya icraata yönelik mesajlar taşıyor: Reformları 100 günlük bir takvime bağlamak, yargı ve YÖK reformunu da içeren bir anayasa projesi hazırlatmak ve reformları referandumla perçinlemek...
Tabiî, AKP’nin tepe noktasındaki Erdoğan-Gül-Arınç üçlüsünün “iç hukuk”u dikkate alındığında, aralarında “makam kavgası”ndan kaynaklanan bir sürtüşmenin çıkması ihtimali hemen hemen yok gibi.
Çıkmaması da temennî edilir. Ama siyasetin ve hele iktidarın aldatıcı cazibesinin, en yakın insanları dahi birbirinden uzaklaştırma tehlikesini her an içinde barındırdığı gerçeğini de gözden uzak tutmamak lâzım.
Bu kaydı koyduktan sonra, Arınç’ın söz konusu reform projesini ve takvimini, yeni dönem için öngördüğü ikinci AKP iktidarına erken bir katkı olarak değerlendirirsek...
Haddizatında bu teklif, ilk dönemdeki en önemli başarısızlığın zımnî kabul ve itirafı ile geç dahi olsa telâfisi gibi bir mesajı ihtiva ediyor.
Gerçekten de, AKP’nin geride kalan dört yılı aşkın iktidar tecrübesiyle bir kez daha görüldü ki, Türkiye’de anayasa sorununu çözmeden reform yapmak mümkün değil.
İhtilâl anayasası yürürlükte olduğu sürece köklü reformlar yapmanın imkânı yok. Reform adı altında yapılanlar ise makyaj niteliğindeki rötuşlar olmaktan öteye gidemiyor.
Anayasanın ilgili maddelerini de değiştirerek yapılan “MGK reformu”na rağmen askerin siyasetteki ağırlığının azaltılamaması; katsayı haksızlığını gidermek için atılan onca adımın, YÖK’ün tavrı aşılamadığı için her defasında geri tepmesi; yasalarda yapılan birçok değişikliğin yargı engeline takılması, bunun ilk anda akla gelen bazı örnekleri.
Erdoğan 2 Kasım seçimi öncesinde halktan, “anayasayı değiştirmelerine yetecek” bir Meclis çoğunluğu istemişti. Buna çok yakın bir sayıyla Meclis çoğunluğunu aldı. Hattâ bir ara transferlerle AKP 367 rakamını bile yakaladı.
Ama ne yazık ki bu müthiş imkân ve avantajı kullanamadı.
AKP eğer çok iyi hazırlanmış bir anayasa projesiyle köklü reformları gerçekleştirerek yola çıkmış olsaydı, belki başta biraz gürültü olurdu, ama sonrasında rahat eder ve daha önemlisi, bugün kendisini millet nezdinde mahcup eden sorunların çoğunu çözmüş olurdu.
Peki, önümüzdeki seçimde ikinci bir iktidar fırsatını yakalar ve Çankaya faktörünü de kendi lehine çevirebilirse, ilk beş yılda yapamadıklarını bu defa başarabilir mi? Kimbilir...
02.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|