Gittikçe zayıflayan ilişkilerden biri de aile ilişkileri. Temelinde ne yatıyor bunun üzerinde durmak niyetinde değilim. Bu her ailenin kendi kimlik yapısıyla adını koyacağı bir durum zira. Öyle, televizyona, gelişen teknolojiye de atıfta bulunmayacağım. Yani dışardan bir suçlu aramak niyetinde değilim. Okları kendimize, öz varlığımıza yönelteceğim. Çünkü içtiğimiz suyu kirleten yine kendimizden başkası değil.
İçinde doğup büyüdüğümüz, bebeklikten erişkinliğe kadar bütün evrelerimizde yanımızda bulduğumuz ailemizle aramızda buz dağları varsa bu öncelikle kendi problemimiz demektir.
Fakat dediğim gibi bu problemleri dillendirmek niyetinde değilim. Asıl vurgu yapmak istediğim şey, aile olmanın mutluluğu ve huzuru. Hani der ya yüce Peygamber, “Sıla-i rahim ömrü uzatır” diye. Bu dört kelimelik cümle öylesine derin mânâlar içerir ki, adeta toplumsal ilişkilerin temelini oluşturur.
Bir defa ailesiyle ilişkilerini sıkı tutan biri, hem kendisi mutlu olur; sevmek, sevilmek, hissedilmek, önemsenmek, paylaşmak gibi çok önemli dinamikleri yaşar, hem de ailesine bu duyguları yaşattığı için doyuma ve huzura ulaşır.
Bir insanın öncelikle kişiliğinin temellerinin atıldığı yuvasında onay görmesi ve kabul edilmesi hayatta da başarıyı yakalamasında çok önemli bir ivme. Kendi duruşumuzu ve kimliğimizi koruyarak, öz varlığımızla beraber olduğumuz, kabul gördüğümüz ve sevildiğimiz bir aile ortamı oluşturmuşsak, dışarıda da kendimiz gibi oluruz elbette. Farklı kimliklere bürünmeden, bütün ilişkilerimizde açık ve net, samîmî ve içten bir iletişim içine gireriz.
Yapaylıktan uzak, içten ve samîmî bir paylaşım bütün olumsuz ve yıpranmış ilişkilere rağmen yine de aile içinde mümkün. Bu avantajı güzel ilişkilere, sevgiye, onaya, değere çevirmek ne kadar önemli ve kıymetli bir şey.
Hepimiz deneyimlemişizdir, kardeşlerimizle birbirimize bağırır, çağırır, kızar, bütün öfkemizi aktarır, bir saat sonra yeniden eskisi gibi oluveririz. Başka hangi ilişkide böyle bir son yaşanabilir? Tabiî bunun aksi olan durumlar da olur. Küçücük bir sebepten dolayı yıllarca ailesini reddeden veya, ailesinin kendisini reddettiği kişiler de yok değil tabiî ki. Fakat bu tutumlar asla insanî değil ve cahilce bir inadın sonuçları.
Diyebilirim ki, ailesiyle bağlarını kuramamış biri, dışarıda da samîmî ve içten bir ilişki kurmakta son derece zorlanır. Çünkü en yakın dairesindeki boşluklar ve güven sarsıntısı onun bütün hayatını kapsar.
Eğer bir aileniz varsa, dünyadaki en büyük hazinelerden birine sahipsiniz demektir. Bu hazineyi boşa harcamak yerine, çoğaltmayı, korumayı tercih etmek sizi her şeyden daha zengin kılacaktır.
10.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|