Milâdî tarih 09 Ocak 0720: Sekizinci Emevi Sultanı Halife Ömer bin Abdulaziz vefât etti.
Mısır Valisi Abdulaziz bin Mervan'ın oğlu olan halifenin annesi de Hz. Ömer'in (ra) oğlu Âsım'ın kızıdır.
Hem nesebi itibariyle, hem de hak ve adâletin timsâli olmuş Hz. Ömer'in yolundan gitmesi sebebiyle, ona "Ömer–i Sâni" denilmiştir.
Ömer bin Abdulaziz'in bu yönünü bir Lem'alar isimli risâlesinde nazara veren Bediüzzaman Hazretleri, ondan şu ifadelerle söz eder: "...Hilâfet ve saltanata geçen, ya nebi gibi mâsum olmalı veyahut Hulefâ-i Râşidin ve Ömer İbn-i Abdulaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın."
* * *
Ömer bin Abdulaziz, saltanat sistemiyle idare edilen Emevî Devletinin başına geçen 8 halîfedir.
Hicrî 60, Mîladî takvime göre ise 679 senesinde Medîne-i Münevvere'de doğmuştur. Annesi, Râşid Halifelerin ikincisi olan Hz. Ömer'in (r.a.) torunudur. Babası Abdulazîz bin Mervan, Mısır'a valî olunca, ailece Mısır'a gidip yerleştiler.
Bir süre sonra, ilim öğrenmek için tekrar Medîne'ye döndü. Burada, zamanın en büyük âlim ve âriflerden ilim ve mârifet dersini aldı.
Kısa zamanda, ilim ve kemâl sahibi oldu. Emevi Halife Sultan Abdulmelik, onu Şam'a dâvet etti, ardından kızı Fatıma ile evlendirdi.
706 senesinde ise, onu Harameyn (Hicaz, Mekke–Medine) valîliğine tayin edildi. O da, Hicaz âlimlerini toplayarak onlara şöyle hitap etti: "Ey kardeşlerim! Ben Haremeyn valîliğine değil, hizmetçiliğine tâyin oldum. Asıl gayem, hakkın ve adâletin sağlanması ve dağıtılmasıdır. Eğer bunları çiğneyenleri bana haber vermezseniz, ind-i İlahîde mes'ulsünüz. Bu hususta bana yardımcı olmanızı istirham ederim."
Alimler, bu hususda kendisine yardımcı oldular, Hicaz halkı, kendisinden çok memnun ve mesrur kaldı. Hatta çok kimse, bu huzur halini yaşamak için Hicaz bölgesine hicret etti.
Emevi Halifesi Sultan Abdulmelik 717'de vefat etti. Veziri Reca, valileri toplayıp sultanın mühürlü vasiyetnâmesini açtı ve okudu.
Merhum halîfe, iki oğlu olmasına rağmen, bu vasiyetnâmesinde damadı Ömer bin Abdulazîz'i halîfe ta'yîn ettiğini ilân ediyordu.
Ömer bin Abdulazîz, şaşkınlık içinde vasiyetnâmeyi dinledi. Kendisine tevdi edilen bu ağır yükü taşımaktan önce çekindi. Kabul etmek istemedi. Ancak, ehl–i kemâl sahibi âlimler onu ikna etmeyi başardılar.
Halîfe–sultan olduktan sonra, pek mühim değişikliklere imza attı.
Meselâ, kendisine getirilen süslü alay atlarına binmediği gibi, lüks ve debdebe ile donatılan saltanat sarayına da gidip oturmadı.
O sarayın yerine, kendisine ait olan "kıl çadırı"nda oturmayı tercih etti.
Bu meyanda hanımına da şunu söyledi: "Eğer benimle yaşamak istiyorsan, ziynet ve mücevherlerini beytülmale (hazineye) bırak. Zîra onlar, senin yanında iken, ben seninle rahat edemem, huzur bulamam."
Zevcesi de onun bu arzusunu kabul ile aynen yerine getirdi. Bütün ziynetlerini beytülmale hediye etti. Kendisinin 50.000 altınını fukara ve gurabaya dağıttı. Hizmetkârlarını serbest bırakarak teb'asının en mütevazî yaşayan bir ferdi gibi yaşayarak, ümmete tevazu ve fazîlet noktasında bir nümûne–i imtisâl oldu.
Halifeliği müddetince yaptığı bütün işlerde "Hesap Günü"nü daima göz önünde bulundurarak hareket etti.
Bu yüzden de hakikî adâletten zerrece sapmamaya âzami gayret gösterdi. Bunda büyük ölçüde muvaffak oldu.
Ömer bin Abdulaziz, milletine ve bütün mü'minler pek güzel nasihatlerde bulundu. İşte o vâz û nasihatlerden kısacık bir bölüm:
"Ey insanlar! Sizler ölümün hedeflerisiniz. Ölüm, aranızdan dilediğini seçer. Dün geçti; o, sizin hakkınızda şahiddir. Bugün, mühim bir emanettir. Onun kıymetini iyi bilmek lâzım. Yarın ise, içindeki meçhûl hadiselerle geliyor.
"Ölümden kaçış nereye olacak? Sizler şu dünyada yüklerinizi bineklere yüklemiş yolcular gibisiniz. Yükleriniz başka bir âlemde çözülecek. Sizler şu dünyada sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat, siz de yerinizi sizden sonra geleceklere terk edeceksiniz. Sizin aslınız, yani dünyaya gelmenize vesîle olanlar, hemen hemen hiç kalmadı. Sizler de aynı şekilde göçeceksiniz!
Ey cemaat! Kendimde bir üstünlük gördüğüm için, size böyle nasîhat ettiğimi zannetmeyin. İçinizde belki benden daha çok rahmet ve mağfirete muhtaç kimse yoktur. Kendim ve sizler için Rabbim'e sığınıyorum. Allah'ın kitabını, Resûlü'nün sünnetini, güzel ahlâk ve kalbî duygularını kendinize örnek alınız. Kurtuluş, ancak ve ancak bundadır."
09.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|