“Hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmez.”
Bediüzzaman Hazretlerine ait bu veciz ifade özellikle âlimlerin ve âmirlerin gönüllerinde yer edindiği sürece hak başlar üstünde tutulmuş, hiçbir hatıra fedâ edilmemiştir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
İmam-ı Azam’ın, günün halifesinin, sırf hakkın hatırını ayaklar altına almamak için kadılık teklifini kabul etmediğini biliyoruz. Ahmed bin Hanbel gibi nice âlim hakkın hatırını çiğnetmemek için zindanlarda kalmayı, kırbaçlanmayı göze almış, aslâ hak ve hakikatten taviz vermemişlerdir.
Halife Harun Reşid’le yaşanan şu olay da hakkın hatırını yüksek tutan bir âlimin ne kadar yükseldiğine güzel bir nümunedir.
Halife birgün hapşırmış, ne var ki “Elhamdülillah” demeyi unutmuş, yanındakiler de, “Yerhamükellah” demişti. “Yerhamükellah” “Allah sana merhamet etsin” anlamında bir duâydı. Ancak âlim birisi bu duâyı esirgiyordu Padişahtan. Padişah öfkelenmiş, “Niçin bir duâyı benden esirgedin?” diye çıkışmıştı. O da gayet soğukkanlılıkla şu karşılığı verdi: “Padişahım, sünnet olan aksıran kimsenin ‘Elhamdülillah’ demesidir. Bu cümleyi duyan da ‘Yerhamükellah’ diye duâ eder. Siz ‘Elhamdülillah’ demediniz ki ben size bu duâyı yapayım.”
Bu açıklama padişahı rahatlatmış, bununla da kalmayan hakperest padişah, “Seni bugünden itibaren Bağdat’ın başkadılığına tayin ediyorum” demişti.
Sebebini sorduklarında da şu cevabı vermişti Harun Reşid:
“Dinin emrine bağlı bir insan o. Padişah da olsa taviz vermiyor. Aksırdığımda ‘Hamdetmedi’ diye birkaç kelimelik duâyı çok gördü bana. Padişaha boyun eğmeyen millete de boyun eğmez, haktan ayrılmaz. Böyle bir memuru nereden bulabilirim?”
Bediüzzaman Hazretleri de İstanbul’a geldiğinde, bizzat padişaha, “İslâmda istibdat yoktur. Bir fert için karar vermek; ancak safhaları açık ve şeriat adaleti içindeki mahkemelerin hakkıdır. Bu karar mahiyeti meçhul kimselerin hakikî safhaları izah edilmeyen, desiseleri saklayan gizli yazılarıyla verilemez” demiş, bundan dolayı Divan-ı Harb’e verilmişti. Kabulde hazır bulunan günün şeyhülislamı Cemaleddin Efendi, “Ben bugüne kadar Hünkâr huzurunda kanaatlerini bu kadar cesurâne izah eden kimseye rastlamadım” diyecekti. Yıldız Askerî Mahkemesinde sorgulandığında da cesaretle aynı şeyleri söylemiş, bundan dolayı tımarhaneyi boylamış, doktor onu dinledikten sonra, “Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar delilik eseri varsa, dünyada akıllı adam yoktur” diye rapor vermişti. Zabtiye Nazırı Şefik Paşanın padişahın maaş bağladığını söylemesi üzerine de, “Ben maaş dilencisi değilim” diye reddetmişti.
İşte böylesine hakkı, hakikati savunabilen cesur insanlar sayesinde hak ve hakikat başlar üzerinde tutulagelmiştir.
09.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|