Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Kısa... kısa...



Rafet Gümüş: “Sıkıntıya düşen kimse ne yapmalıdır?”

Sıkıntıya düşen kişi Allah’a dayanır, sabrı elden bırakmaz. Sıkıntının bir imtihan olduğunu unutmaz ve sıkıntıyı aşmak için akılcı çözümler bulmaya gayret eder. Çözüm arayışları sırasında bu sıkıntının verdiği ruh darlığı sebebiyle isyan etmez. İsyandan Allah’a sığınır. Kusurları ve günahları için tövbe ve istiğfar eder. İbadetlerini aksatmaz. Namazda ve namazın ardından Allah’a sığınır ve bütün Müslümanların sıkıntılı hallerini de duâsına alarak Allah’a duâ eder. Duâsında bütün Müslümanların sıkıntılardan kurtulmasını ister. Sadece dünyevî sıkıntıları nazara almaz, ahiret sıkıntılarından da kurtulmayı diler ve umar. Duâsının başlangıcında ve bitişinde salâvat getirmeyi ihmal etmez.

***

Talip Aslan: “Eşlerden biri şakadan boş ol derse nikâh tazelemek gerekir mi?”

Resûlullah (asm) buyurdular ki: “Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Bunlar: 1- Nikâh, 2- Boşama, 3- Ric’at (boşadıktan sonra tekrar eşine dönmek).”1

Hattâbî der ki: Âlimlerin kahir çoğunluğu şu hususta ittifak etmiştir: “Boşamaya delâlet eden açık söz (net lâfız), mükellef (ergen ve akıllı) bir insanın dilinden dökülecek olursa o bundan sorumlu tutulur. Onun: ‘Ben şaka yapıyorum’; ‘Lâf olsun diye söylemiştim’; ‘Boşamaya niyet etmemiştim’ gibi mazeretler ileri sürmesi fayda vermez. Kim bu üç şeyden birini zikrederse gerçekleşiverir.” Bu hükme, bir kısım âlimler şu âyetten delil getirmişlerdir: “Allah’ın âyetlerini eğlence yerine tutmayın.”2

Bir defa; eşler şaka olarak böyle tehlikeli sözlerin etrafında dolaşmamalılar. Bu şaka konusu olamaz. İkinci olarak: Eşlerden biri şaka olarak da olsa eşine “Boş ol!” dediğinde bir boşama gerçekleşmiş olur. Bununla üç boşama hakkından biri gider. Bu durumda böyle “bir” boşamayla geri dönüş imkânsız kılınmış olmaz. Yani eşler ilk üç ay içinde istedikleri anda nikâh kıymaya gerek duymadan (üç ay geçtikten sonra da nikâh kıydırarak) birleşebilirler, evliliklerini sürdürebilirler.

***

Faruk Orka: “Çiğ et yeme hakkındaki dinî hüküm nedir?”

Dinimizde etin helâl olması ve eti yenen hayvanların eti olması şartı vardır. Helâl kazanılmış olmak ve eti yenen hayvanın eti olmak şartıyla; bu etin çiğ yenmesi veya pişirilerek yenmesi ile ilgili dinimiz, sıhhî olmak şartıyla her ikisini de mubah görür. Çiğ et yeme hususunu sıhhat açısından değerlendirmeli, bu konuda tecrübeden başka, konunun uzmanlarının görüş ve bilgilerinden de yararlanmalıdır.

***

Bursa’dan Kasım Ali Güngör: “Evde sarık ile namaz kılmanın camide cemaatle kılmaktan daha sevaplı olduğunu iddiâ edenler var. Bu doğru mudur?”

Sarık sünnettir.3 Fakat cemaatle namaz sünnet-i müekkededir. Nitekim Resûlullah’a (asm) bir gün âmâ bir zat gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok!” diyerek Peygamberimizden (asm) namazı evinde kılmak için ruhsat istedi. Peygamberimiz (asm): “Ezanı işitiyor musun?” buyurdu. Adam: “Evet!” deyince, Peygamber Efendimiz (asm) “Öyleyse icabet et” dedi ve namazı cemaatle kılmanın önemine işaret buyurdu.4

Nevevî der ki: “Bu hadiste ‘Cemaat farz-ı ayndır’ diyenlere delil mevcuttur. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu iddiaya: ‘Adam, Resûlullah’tan ‘Namazı evinde kıldığı halde özrü sebebiyle cemaat sevabını da kazanmasına ruhsat var mı?’ diye sormuştur’ şeklinde tevil ederek cevap vermiştir. Çünkü bilindiği üzere, özür sebebiyle cemaate gelme gereğinin düştüğü hususunda görüş birliği vardır.” Fakat özür yoksa namazı cemaatle kılmak kuvvetli sünnetlerden bulunmaktadır.

Şüphesiz efdal olan, namazda ne sarığı, ne de cemaati terk etmemektir.

Dipnotlar:

1- Ebu Dâvud, Talâk 9, (2194); Tirmizî, Talâk 9, (1184)

2- Bakara 231

3- Ebu Davud, Libas 24, (4078); Tirmizî, Libas 47, (1785)

4- Müslim, Mesâcid 255, (653); Nesâî, İmâmet 50, (2, 109); Ebû Dâvud, Salât 47, (552).]

10.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.02.2007) - İnşallah kelimesi üzerine

  (08.02.2007) - Bursa’da beyin fırtınası günleri -2

  (07.02.2007) - Bursa'da beyin fırtınası günleri-1

  (06.02.2007) - Kısa kısa

  (05.02.2007) - Kısa kısa

  (04.02.2007) - İhlâs ve uhuvvet üzerine

  (03.02.2007) - Kısa kısa

  (02.02.2007) - Evrâd-ı Bahâiye üzerine

  (01.02.2007) - Ruh üzerine

  (30.01.2007) - Amel-i talih ve amel-i uhrevî

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004