Gül Hanım: “İki aylık bebeğim çok fazla kusuyor. Kusmuk üzerime bulaşıyor genellikle cildime de geçiyor. Kusmuğun necis olduğunu biliyorum, o sebepten hemen her namaz vaktinde duş almak zorunda kalıyorum, tabiî bu da vesveseye sebep oluyor. Bu konuda hüküm nedir? Bir kolaylığı var mı?”
Kusmuk ağız dolusu olmadığı ve mideden değil, ağız suyu şeklinde ağızdan geldiği takdirde necis değildir. Mideden ağız dolusu gelmesi halinde ise el ayasını geçmedikçe, böyle sakınılması zor durumlarda süt bebeklerin anneleri için namaza mani olmaz. Sakınabildiği kadar sakınır. Sakınamadığı zaman, elbise üzerine kusmuk gelmesi halinde sadece elbisenin kusmuk kısmının yıkanması kâfidir. Cilde gelmesi halinde ise o kısmı ıslak bez, ıslak mendil, peçete veya su gibi temizleyici araçlarla silmek veya temizlemek yeterlidir.
***
İzmir/Pınarbaşı’ndan okuyucularımız: “Namazdan sonra toplu musafaha yaparak ‘Allah kabul etsin’ demekle Allah bir şeye zorlanmış oluyor diyenler var. Bunun dinimizdeki yeri nedir?”
‘Allah kabul etsin’ sözü, bir duâ ve temenniden ibarettir. Yapılan ibadetten Allah’ın razı olması ve makbul bir ibadet olarak kabul etmesini dilemek mânâsındadır. Buradaki ifade tarzına takılmayalım. Buna benzer, “Allah muvaffak etsin”, “Allah yardımcınız olsun” sözleri de—hâşâ—Cenâb-ı Hakka bir emir değil, birer duâ ifadeleridir. Bize düşen duâdır; Allah ise dilediği şekilde kabul eder.
Musafaha ise, kökü Kur’ân’a dayanan bir terim. “Safh”, esenlik dilemek, affetmek, geniş ve yumuşak davranmak, müsamaha göstermek, hesap sormaktan vazgeçmek ve bağışlamak mânâlarında Kur’ân’da varit bir kavramdır. Musafaha ise, bu davranışların birbirine karşılıklı gösterilmesi mânâsını içerir. Yani birbirini bağışlamak, birbirine iyi ve yumuşak davranmak, birbiriyle tokalaşmak ve esenlik dilemek... vs.
Cenâb-ı Hakk’ın müşrik bir toplum hakkında da “safh”ı tavsiye etmesi mânidardır: “And olsun ki onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, ‘Allah!’ derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar? (Resûlullah’ın) ‘Ya Rab! Bunlar iman etmeyen bir kavimdir!’ demesi üzerine, Allah: ‘Onu geç! Esenlik dile! Yakında bileceklerdir!’ buyurdu.”1 Bir diğer âyette Cenâb-ı Hak: “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri hakikaten yarattık. Kıyamet günü ise muhakkak gelecektir! O halde yumuşak ve iyi davran!”2, diğer bir âyette ise: “Affetsinler, aldırmasınlar! Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?”3 buyurur.
Dilimize “tokalaşmak” mânâsıyla aktardığımız “musafaha yapmak”, sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) hem uygulamış, hem de rahmet müjdesiyle teşvik etmiştir. Bera b. Azib’in (ra) rivayetiyle Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “İki Müslüman karşılaşıp tokalaşırken, Allah’a hamd edip (yekdiğerinin) bağışlanmasını dilediklerinde her ikisi de bağışlanır.” Yine aynı râvî şu hadis-i şerifi de nakletmiştir: “Karşılaşıp tokalaşan hiçbir Müslüman yoktur ki, ayrılmadan önce bağışlanmış olmasınlar!”4
Fakat tokalaşma bağımsız bir sünnettir. Bu sünnet, iki Müslümanın bir araya gelip karşılaştıkları ilk anda uygulanmıştır. Eğer bu karşılaşma namazın sonrasına rastlamışsa, sünnet burada uygulanır.
Kimi yörelerde namazlardan sonra yapılan toplu musafahaya gelince: Peygamber Efendimiz (asm) ve Ashab-ı Kiram (ra) devrinde namazlardan sonra toplu tokalaşma yapılmamıştır. Binaenaleyh, musafahayı namazın arkasına tahsis etmek sünnet değil, mubahtır. Müslümanla karşılaşılan her yerde yapmak ise sünnettir.
Dipnotlar:
1- Zuhruf Sûresi, 43/89
2- Hicr Sûresi, 15/85
3- Nûr Sûresi, 24/22
4- Ebû Dâvûd, Edep, 142
06.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|