TÜSİAD’ın evvelâ Prof. Dr. Bülent Tanör’e hazırlattığı ve on yıl sonra Prof. Dr. Zafer Üskül’e güncellettiği demokrasi raporunda en sorunlu bölüm inanç ve din özgürlüğü kısmı.
İnanç özgürlüğüne ilişkin sorunların zorunlu din dersleri ve nüfus cüzdanındaki din hanesinden ibaret olduğunun savunulduğu bu raporda ibadet özgürlüğü de Sünnî Müslümanlar dışındaki inanç sahiplerinin ibadethane problemiyle sınırlı olarak ele alınıyor.
Din öğretimi bahsinde de aynı sığ ve işin özüne uzak yaklaşım kendisini gösteriyor.
Öğrenim özgürlüğü açısından bakıldığında, din öğretiminin, dinsel yayınlar, sinema ve TV film, video ve kasetleri, vakıf ve dernek faaliyetleriyle serbestçe yapıldığı, aynı şeyin Kur’ân kurslarında da geçerli olduğu savunuluyor.
“Sınırlama” olarak kaydedilen hususlar ise şöyle ifade ediliyor:
* Özel din eğitim ve öğretimi kurumu açmaya konulan yasak.
* Kur’ân kursuna getirilen yaş sınırı.
Rapor “Başka sınırlama yok” diyor.
Ardından, inanç ve din özgürlüğüne de, laikliğe de aykırı olan zorunlu din derslerinin isteğe bağlı hale getirilmesini; imam hatip liselerinin de meslek lisesi statüsüne uygun bir yapıya kavuşturulup, imam ve hatip ihtiyacını karşılamaya yetecek sayıda dondurulmasını ve bu liselere kız öğrenci alınmamasını teklif ediyor.
Ailelerin çocuklarına dinini öğretme ihtiyacına cevap vermek için ise, normal ders saatlerinin dışında, nota ve sınava tâbi olmayan din dersleri konulmasını teklif ediyor.
Bu görüş, din eğitimin bir ihtiyaç olduğunu kabul etmesi cihetiyle olumlu, ama bu ihtiyaca cevap verme açısından çok yetersiz.
Tamam, not ve sınava tâbi olmayabilir, ama dinini öğrenmek isteyen bu işi ders saatleri dışında yapmaya niye mecbur edilsin?
TÜSİAD, halkın imam hatip liselerine gösterdiği alâka ve teveccühün arkasında hangi saiklerin bulunduğunu ve özellikle kızların niye bu okullara gönderildiğini tesbit için daha derin araştırmalar yapmalı ki, yanlıştan kurtulsun.
Evet, din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılsın; sair inanç sahiplerinin ibadethane sorunu çözüme kavuşturulsun; nüfus cüzdanlarındaki din hanesi kaldırılsın. Ama sonra?
Raporda “her türlü hak ve özgürlüğe sahipmiş” gibi gösterilen Sünnî çoğunluk başta olmak üzere, bu ülkede inanç sahipleri üzerindeki baskıların da kalkması gerekmez mi?
Çalışanların Cuma ve vakit namazlarını gönül huzuruyla kılabilmeleri temin edilmeli değil mi?
Zekât, fitre ve kurban derilerine yönelik THK kaynaklı baskı ve tazyiklere ne zaman son verilecek?
İnançlı ve dindar insanları inciten irtica ithamları bitmeyecek mi? Cemaatler, vakıf dernek gibi gönüllü kuruluşlar rahat bırakılacak mı?
Dinî duyarlılığı öne çıkaran yayın organlarına yönelik baskıların kalkması için ne kadar bekleyeceğiz?
Halkın, kızlarını imam hatiplere göndermeya zorlayan başörtüsü yasağı kalkacak mı? İnançları gereği başını örtenler diledikleri okulda okuyup diledikleri işi yapma hak ve özgürlüğüne ne zaman kavuşacak?
Samimî ve bütünlükçü bir özgürlük anlayışı bunların da görülmesini gerektirmiyor mu?
06.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|