Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Tevhid ne demektir?



Tevhid’in anlamını tam olarak bildiğimiz, anladığımız ve hakikatine nüfuz edebildiğimiz söylenemez. İman için Allah vardır ve tektir, demek yetmez; tevhidi anlamak ve yaşamak gerekir. Öyle ise tevhid nedir?

Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmek demek olan tevhid, Onu tüm isim ve sıfatlarıyla tanıyıp, yalnız Ona ibadet edip, yalnız Ondan yardım dilerken; her şeyi Onun yarattığını, idare ettiğini ve her an, her şeyle ilgilendiğini, her an yaratılışta olduğunu ve bütün sıfatların tecelli ettiğini bilmektir. Dolayısıyla tevhid, Allah’ın varlığını, birliğini, sonsuz isim ve sıfatlar sahibi olduğunu; eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve inanmaktır.

Bu bilgi ve imanın en özlü ifadesi kelime-i tevhid “Lâ İlâhe İllallah”tır. Anlamı, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ şeklindedir. Bunu bilerek ve kabul ederek söyleyen, mü’min, muvahhid adını alır.

Tevhidin, yani, Allah’ın varlığı ve birliğinin zihinlere daha iyi nakşedilebilmesi için varlık mertebesi üç kısım olarak tasnif edilmiş:

a) Vâcibu’l-Vücûd: Varlığı mutlak gerekli olan, olmaması imkânsız ve başkasına bağlı olmayan sonsuz isim ve sıfatlar Sahibi. Bu da yalnızca Allah-u Zü’l-Celâl’dir.

b) Mümkinü’l-Vücûd: Varlığı mümkün olan. Yani, varolması da, olmaması da mümkün olan varlıklardır ki Allah’ın dışında olan tüm yaratıklardır.

c) Mümteniü’l-Vücûd: Varlığı mümkün olmayan. Bu da, Allah’ın eşi ve benzerinin olması gibi. Allah’ın eşi ve benzerinin olması mümkün değildir.

Allah, bizatihî (kendi kendine) ve kendiliğinden mevcuttur. Varlığı mutlak zarûrî olan, kendi iradesiyle kâinatı yoktan var eden, sonsuz ilim, irade, kudret gibi sonsuz isim ve sıfatlar sahibi; ibadete, itaate, övülmeye, şükredilmeye gerçek lâyık; bütün kâinatı yoktan var eden ve bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden; yıldızları zerreler gibi hikmetli, kolay çeviren, gezdiren ve zerrâtı/atomları muntazam memurlar gibi istihdam eden; şeriki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi, sûreti, misli, misâli, şebîhi olmayan; maddeden mücerred ve muallâ; tahdid-i kayd ve zulmet-i kesâfetten münezzeh ve müberrâ; ve şu umum envâr ve bütün nurâniyât Kendisinin envâr-ı kudsiye-i esmâsının (isimlerinin kudsî nurlarının) bir kesif zılâli/yoğunlaşmış gölgesi; umum vücud/varlık, bütün hayat, âlem-i ervâh ve âlem-i misâl yarı şeffaf bir âyine-i cemâli (cemalinin aynası); sıfâtı muhîta/kapsamlı; ve şuûnâtı külliye olandır.1 Ne kadar hamd ve medih/övgü varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücud’a ki, Allah denilir.2

İnsanlık tarihi boyunca, en ilkel kavimlerden en modernlerine, ilk devirlerden günümüze kadar insanlarda Allah düşüncesi ve tapınma meyli mevcut olması; yanlış, batıl da olsa, sığınılan ve ibadet edilen güçlü bir varlığın bulunması, Allah’a imanın, doğuştan fıtratımızda, insan ruhunun derinliklerinde var olduğunun delili ve ispatıdır.

İçecek suya ulaşamayanın kirli, pis suları içmek zorunda kalması gibi; her dönemde, basit ve batıl da olsa bir dîne, bir mabud fikrine rastlanması; çeşitli şekillerdeki putlara tapınılması; ateş, güneş, yıldızların, nehir vs. kutsal sayılması; kendisinin üstünde büyük bir kudretin bulunduğuna inanılması; Allah’ın varlığını ortaya koyar.

Allah’ın tek yaratıcı olduğuna, varlığının isbatına delil olacak birçok âyetlerden biri de şudur: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri dirilterek üzerine her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için Allah’ın varlığına ve birliğine delîller vardır.”3

Dolayısıyla, her akıl sahibi, kâinattaki muhteşem ve mükemmel eserleri tefekkür ile inceleyerek Müessirini; sebeplere bakarak Müsebbibü’l-Esbap, yani tek, sonsuz isim ve sıfatlar sahibi Yaratıcıyı aklen de bulduktan sonra; tefekkürünü, tezekkürünü derinleştirerek tevhid hakikatinde mertebeler kat’edebilir.

Dipnotlar: 1- Sözler, s. 179.; 2- Mektubat, s. 381.; 3- Bakara Sûresi: 164.

06.02.2007

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.02.2007) - İnkârcı filozofların iddiası delil olamaz

  (03.02.2007) - Alimlerin diliyle Yaratıcı

  (02.02.2007) - İnsanın önemi, duâya verdiği önem nisbetindedir

  (01.02.2007) - Eski kelâm ilmi ve ispat

  (31.01.2007) - İspat ve izah mı, tartışma mı?

  (30.01.2007) - İman esasları bütündür, tecezzî kabul etmez

  (27.01.2007) - Neden imanımızı tahkîkî yapmalıyız?

  (26.01.2007) - İmanı yenilemek

  (25.01.2007) - Yaratılışımızın asıl gayesine yoğunlaşmalıyız?

  (24.01.2007) - Yardım görmenin ve kurtuluşumuzun on dört formülü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004