Tatiller bize kısa süreli de olsa dinlenme, değerlendirme ve yenilenme fırsatı verirler. Biz de bu kısa ara tatilde on beş arkadaşla dinlenme, değerlendirme ve yenilenme faaliyetimizi Bursa’da gerçekleştirdik. Bizi misafir eden ve bizden en sıcak ilgilerini esirgemeyen Bursalı gönül, himmet, hizmet ve iman ehline sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Allah hepsinden ebeden razı olsun ve hizmetlerini ebediyete kadar istikamet içinde daim kılsın. Âmin.
Bursa’da bol bol şahsî okuma ve okuduklarımızı müzakere etme imkânı bulduk. On Birinci Söz, On İkinci Söz, Yirmi Dokuzuncu Söz, Münâzarât dünyamızı yıkadı, aydınlattı, fethetti. Bizi yeniledi. Bizi büyülü ellerine aldı, büyüledi. Bizi müşfik ellerine aldı, şefkatle yoğurdu. Bizi kırık kanatlarımızdan tutup, İnsaniyet-i Kübra’ya doğru adım adım uçurdu.
Yıldırım Bayezıt’ın altı yüz yıllık dev imzası ve Bursa’nın ruhu hükmünde Ulu Camii bir sabah namazında ziyaret ediyoruz. İçinde şadırvanıyla, duvarlarında, sütunlarında bin bir çeşit hat örnekleriyle İslâm dünyasında bir ilk Ulu Camii. Bir hat san'atı müzesi halinde gireni çıkanı selâmlıyor. Mihmandarımız Ramazan Bey Ulu Camii bize anlattı ve gezdirdi. Her duvar ve sütundaki tarih izlerini bize tek tek okudu.
Bursa’ya gidilir de, Bursa evliyalarına uğramadan geçilir mi? Mihmandarımız Ramazan Beyle birlikte Somuncu Baba’nın 600 yıldan beri dimdik ayakta bulunan fırınlarından başladık ziyarete. Fırınlarında somun çıkarıp çarşı pazarda “Mü’minler! Somunlar!” diyerek ekmek satan, fakat manevî makamını kırk yıl Bursalılardan gizleyip Somuncu Baba olarak tanınan evliyadan Hamidüddin-i Aksarayî Hazretleri, nihayet bir gün, Yıldırım Bayezıt Han Ulu Camiin açılış hutbesini Emir Sultan’dan rica edince, Emir Sultan’ın “Burada bir kutup var. O varken açılış hutbesi ona yakışır” diyerek varlığını deşifre etmesiyle ortaya çıkıyor. Ulu Camiin açılış hutbesini okuyor. Burada Fatiha Sûresini yedi ayrı cihetten tefsir ediyor. Yedinci ciheti tefsir ederken, “Mü’minler! Bu anlatacaklarımı sizler anlamazsınız. O direğin arkasındaki de anlamaz!” demez mi? Meğer o günlerde Fatiha Sûresini tefsir etmeye çalışan, fakat birkaç meseleyi çözmekten aciz kalan Şeyhulislâm Molla Fenari Hazretleri, bir fırıncının açılış için hutbeye çıktığını öğrenince, kendisini görüp dili tutulmasın diye koca sütunlardan birinin arkasına geçmiş. Somuncu Baba o gün namaz çıkışında Ulu Camiin dört kapısından da gözükmüş ve mü’minlere elini öptürmüş. Fakat “Kırk yıldır gizlediğim sırrımı gizlemediniz, faş ettiniz” diyerek Bursa’dan ayrılmış. Bursa’dan Aksaray’a, Aksaray’dan da Malatya Darende’ye geçmiş. Aksaray’da iken Hacı Bayram Veli Hazretlerini yetiştirmiş. Allah onlardan razı olsun.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osmangazi, Bursa’nın imzası hükmünde. Osmanlı Sultanı Orhangazi Bursa’nın imzası hükmünde. 600 yıldan beri Bursa’nın manevî mimarı Emir Sultan Hazretleri Bursa’nın imzası hükmünde. Aziz Mahmut Hüdayi’nin hocası Üftade Hazretleri Bursa’nın imzası hükmünde. Bursa birden fazla maneviyat otoritesinin bereketiyle Türkiye’nin medar-ı iftiharı.
Somuncu Baba’nın fırınlarından sonra Aziz Mahmut Hüdayi’nin Üftade Hazretlerine giderken atının iki ayağının çakıldığı taşı gördük. Üzerinden yol geçtiği ve yolun kenarında kaldığı halde korunan taşın üzerinde yumruk büyüklüğünde ayak izleri hâlâ mevcut. Oradan Emir Sultan ile Medine’den birlikte gelen ve Emir Sultan’ın “kuzularım” diye hitap ettiği Üç Kuzuların mütevazi mezarlarını ziyaret ettik, fatihalar okuduk. Daha sonra Molla Fenari Hazretlerinin mütevazı mezarındayız ve Fatihalar okuyoruz. Ardından Üftade Hazretlerinin bu gün restorasyon halinde bulunan ve Aziz Mahmut Hüdayi ile birlikte nice maneviyat büyüğüne ilim ve irfanda beşiklik eden medresesine gittik. Oradan Üftade hazretlerinin türbesi, daha sonra Osmangazi ve Orhangazinin türbelerini ziyaret. Akşam olmuştu. Buram buram tarih ve maneviyat kokusu veren bereket dolu mekânlardan ayrılmak istemiyordu insan.
Bir anekdot daha: Üftade Hazretleri Ulu Camii’nde müezzinlik yapıyormuş. Minarede ezan okurken kuşlar omuzuna konuyorlarmış. Bir gün devlet, Üftade Hazretlerine bir miktar akçe vermiş. Fakat sonrasında ezan okurken artık omuzuna kuşlar konmaz olmuş. Ve rüyasında Üftade Hazretlerine: “Sen üftad oldun! (düştün)” diye söylenmiş. Hazret-i Üftade de “Ben üftade oldum” diye dövünmeye başlamış. Tövbe etmiş ve Ulu Camiî civarında küçük bir münzevihanede Hızır Baba denilen bir büyükten dersler almış, yüksek makamına böylece ulaşmış. Uludağ eteklerinde Hızır Baba’nın da çok mütevazi bir mezarı var. Allah onlardan razı olsun.
07.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|