Genelde orkestra şefleri bu terimi kullanır. Ancak ben daha çok İstiklal Marşı’nı okutmak üzere kürsüye gelenlerin “Ses veriyorum…” diye başlayıp ardından herkesi topyekûn bir haykırışa ortak ettikleri an içinde düşünüyorum bu ifade kalıbını. Birliktelik, bir amaca doğru yönelme ve bir nev'î ortak şuura daveti içeren bu söz kalıbı başka hangi sözleri çağrıştırmaz ki! “Sesimize ses katmak, sesine ses vermek, sesimize ses olmak” gibi sözler nihayetinde seslerin çıktığı zihinleri tek yürek olmaya dâvet etmiyor mu?
Evet, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın mısralarında, “Türkçem, benim ses bayrağım” şeklinde ifadesini bulan Türkçe’mizin selâmeti için Hakkı Hoca’nın söylediklerine “ses vermek” gerekir. Ve bütün Türkçe sevdalılarının sesi, artık gereken yankısını bulmalı. Bakın ne diyor Hakkı Devrim Bey: “Çetin Altan, ‘Türkçe’nin varlığını bu asrın sonuna kadar devam ettirebileceğinden emin değilim’ diye yazdı. Ses veren olmadı. Çetin böyle diyor, dedim durdum. Kimse oralı değil! Bireyleri diline bile sahip çıkmayan toplumun nasıl bir geleceği olur ki, deyip geçiştiremeyiz.” (Radikal / 09.02.2007)
Hakkı Bey’in bu konuda yalnız olmadığını belirtiyoruz. İnanıyoruz ki; bu tarz uyarılar dil konusunda toplumun şuurunu uyanık tutma açısından önemli. Ve Hakkı Bey’in, yazısının devamında ifade ettiği akademi tarzında bir vakfın kurulması hususu da desteklenmesi gereken bir faaliyettir. Bu açıdan, hemen her yetki sahibinin bu düşünceyi dikkate alması elzemdir. Bence bu işin organizatörlüğünü Türk Dil Kurumu üstlenip çok kapsamlı bir çalışma ile bir sonuca bağladıktan sonra rapor hâlinde ilgili yerlere sunabilir. Belki bu konuda belli bir mesafe almış oluruz.
Evet, sesimize ses verme zamanı… Kimse yok mu?
Hayırlı olsun “Kartal Yuvası”
Aslında dil bilinci konusundaki sorumsuzlukları belirtip ortaya çıkan karamsarlığı dile getirirken, bu karamsarlığı biraz olsun aydınlığa çevirecek bazı uygulamaları da paylaşmakta fayda var. Ne yapalım, toplum hayatında tahrip olduğu gibi, tamir de var. O hâlde tahripleri sıralarken, tamirleri de gözden kaçırmamak lâzım ki, tamirin mümkün olduğunu idrak edelim.
Efendim, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nü 5 Şubat’ta verdiği şu ilândan dolayı tebrik ediyoruz: “Lisanslı ürünlerimizi taraftarlarımıza ulaştıran mağazalarımızın ismi, yönetim kurulumuzun aldığı karar ile ‘Kartal Yuvası’ olarak değiştirilmiştir.”
Gerçekten de eskiden, “BJK Store” olan ismin böylesi güzel bir Türkçe isimle değiştirilmesi takdire değer. Hatırı sayılır bir kulübün bu davranışı elbette “Ticarette de Türkçe” kampanyasına güç verecektir. Ne diyelim; darısı “Fenerium” ve “Galatasaray Store” isimleriyle ticarette boy gösteren diğer hatırı sayılır kulüplerimizin başına… Evet, sesimize ses verin…
Sevgililer günü edebiyatı(?)
Malûmunuz, hafta içi yine ekonomik bir pazarın aracı hâline gelmiş bir gün olan sevgililer gününün propagandası şimdiden yapılmakta. Elbette aşırıya kaçmadan, meselâ bir gülle sevgililer günü kutlanabilir. Yalnız şurası var ki, yılın üç yüz altmış dört günü değerini bilmediğiniz eşinize bu günde değer vermenin bir anlamı yoktur. Maharet, hemen her zaman için eşlerin birbirlerine o hep bitmeyen sevgili nazarlarıyla bakmalarıdır. Hayatta hiçbir hediye, eşimizin gönlünü genel olarak hoşnut etmekle boy ölçüşemez. İşte buna paha biçilmez vesselâm…
11.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|