“İnsan dünyadan üç şeye hasret gider: Topladığına doymaz. Umduğuna kavuşmaz. Önündeki ahiret yolculuğu için iyi azık hazırlamaz.”
Hasan-ı Basrî’ye ait bu nefis hakikatlerden birincisi üzerinde dünkü yazımızda durmuştuk. Şimdi de “umduğuna kavuşma” üzerine eğilelim.
Hasan-ı Basrî’ye göre umduğuna kavuşamaz insan.
Peki, hiç mi kavuşamaz?
Elbet insanın umdukları şeylerden kavuştukları vardır. Fakat umdukları o kadar çoktur ki hepsine kavuşması mümkün değildir.
“İnsanın mahiyeti nedir, neleri arzu eder ve bunların ne kadarına kavuşabilir?” sorularına odaklaştığımızda “İnsan umduğuna kavuşamaz” hakikatini daha iyi anlarız.
Önce insanın yapı ve mahiyetiyle ilgili şu satırlara bakalım: “İnsan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde sermayesi hiç hükmünde. Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde birşey. Âdetâ sermaye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise; dairesi, gözü, hayali nereye kadar yetişirse ve gidinceye kadar geniştir.”
Sözler’de (3. Söz) yer alıyor bu ifadeler. İnsanın mahiyeti bu. İnsanın emel ve arzuları o kadar çok, o kadar geniş, o kadar büyüktür ki dairesinin, gözünün, hayalinin ulaştığı noktaya kadar uzanır. Bu da bize insanın emel ve arzularının sonsuz olduğunu, sonsuza kadar uzandığını, birine kavuşsa diğerine ulaşmak için çırpınacağını gösterir.
23. Söz’de de (2. Mebhas; 1. Nükte) insanın bu özelliği anlatılırken bu arzu ve ihtiyaçların nasıl sonsuza kadar uzandığına şöyle dikkat çekilir: “İnsan kâinatın ekser envaına muhtaç ve alâkadardır. İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış. Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister. Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder. Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemil-i Zülcemâl’i görmeye müştaktır. Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için, o menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi, berzaha göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve firak-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acaib olan ahiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp ahireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadir-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.”
Sonsuza kadar uzanan bunca arzu ve ihtiyacın servet ve gücüyle yüzde kaçını karşılayabilir insan? Binde birini bile karşılayamaz. O halde Hasan-ı Basrî’nin “Umduğuna kavuşmaz” ifadesi tam yerine oturur.
İşte insanın sonsuza kadar uzanan bu arzu ve ihtiyaçlarını her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında, her mekânda ve her şeyin yanında hazır ve nazır, mekândan münezzeh, gücü, kudreti, ilmi sonsuz bir Yaratıcı karşılayabilir. İnsan ise her an Ona yönelmekle başbaşadır.
12.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|