Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Raşit YÜCEL

Yükselen milliyetçilik



Dünya hızla ideolojik kamplaşmalardan uzaklaşırken, Türkiye anlaşılmaz bir hız ile ideolojik kamplaşmaları netice veren tartışmalar yaşıyor.

Bunlar tartışılırken bazı şeyler de arada kaynayıp gidiyor.

“Irkçı” anlamda bir milliyetçiliğin tarihî seyir içinde nedenli sıkıntılara sebep olduğunu tarih hiç iyi yazmıyor.

Arapların “acem” yani “yalancı” olarak nitelediği kavimleri “yok sayma” anlayışı ile Emevî ırkçılığının İslâmiyet’e verdiği zarar hiçbir zaman unutulamaz. Ehl-i sünnet yolunu takip eden Araplar ise, hiçbir zaman böyle bir bağnazlığa saplanmadı.

“Ne Arap’ın Acem’e, ne de Acem’in Arap’a karşı bir üstünüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir” hadisini, “Sizi kabile kabile, taife taife yarattık, tâ ki birbirinizi tanıyasınız diye” âyetini de hiçbir zaman unutmadık.

Son günlerde liderlerin “söz düellosu” haline gelen milliyetçilik beyanları, milliyetçiliği tekrar gündeme getirdi.

“Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakikî unsurlar birbirinden tefrik edilebilir” diyen Said Nursî, bu ülkede ancak onda üçün hakikî Türk olduğunu söylüyor.

Son yüzyılı ciddi mânâda ilgilendiren, gerek doğuda, gerekse batıda birçok insanın ölmesine sebep olan bu illetin çaresi, onu doğru anlamaktan geçiyor. Bediüzzaman Hazretleri, “Milliyetimiz bir vücuttur, ruhu İslâmiyet, aklı Kur’ân ve imandır” derken millî duyguların nasıl kanalize edilebileceğinin ölçülerini veriyor.

“Milliyeti bırakınız” denilmeyeceğini, ancak bunun müsbet anlamda anlaşılması, yukarıdaki ölçüler içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Osmanlı bunun en iyi uygulayıcısı olmuştur. Bünyesinde yüzlerce etnik grup olduğu halde “cizye” vermek şartı ile onlar ile yıllarca iyi geçinmenin yolunu İslâmiyetin ölçüleri ışığında başarmıştır.

Bir zanlının yanına geçip, eline bayrak vererek resim çektiren bir anlayışın ne kadar yanlış bir hareket olduğu anlaşılmıştır.

Bazı safdil, cahil-cesur gençlere ise hür ve mânâsız bir heyecan verdi.

Ülkem ciddî bir kulvardan geçerken tâlî konulara sapmak oyuna gelmektir.

15.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (08.02.2007) - Yaşanan bir hikâye

  (01.02.2007) - Hayatın sonu

  (25.01.2007) - Halimiz

  (11.01.2007) - Kirlilik

  (01.01.2007) - Kurban

  (28.12.2006) - Gerginlik

  (21.12.2006) - Piyango

  (14.12.2006) - Oku

  (07.12.2006) - Mukaddes yolculuk

  (30.11.2006) - Din eğitimi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004