Şuûrlu ve akıllı insanların yaptığı işlerde, sanatlarda, eserlerde bir ana, üç-beş tâlî gaye, hedef, amaç güttüğü görülür. Âletleri inceleyiniz, yollara bakınız, binaları gözlemleyiniz, fabrika ve atölyelere göz atınız; hangisi gayesiz, faydasız ve foksiyonsuzdur? Hatta, kimi zaman çakılara, tornavida takımlarına beş, on, yirmi fonksiyon yüklenmiyor mu? Şüphesiz, bunlar akıl, şuur, irade, ilim ve kudret gibi sıfat sahiplerinin meyveleridir.
Kâinattaki her varlıkta kendine mahsus bir hikmet, bir amaç, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edildiği göze çarpar. Atom dahil, en basit ve en küçük şeylerde de gâyesizlik, mânâsızlık sayılacak herhangi bir durum görülmez. Şüphesiz bu gaye ve hedefler de akıl, şuur, irade ve kudret eseridir.
Halbuki, ne madde âleminde, ne bitki ve hayvanlar dünyasında, ne de eşya ve olaylarda şuur ve anlayış mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin.. Öyle ise, kâinattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gâyeleri ancak Allah’a (cc) dayandırmakla makul bir yol tutmuş olabiliriz.
Bu perspektiften hücreden uzuvlara, ağaçlardan sebze-meyvelere, hava sayfasından yağmur, bulutlara kadar tüm unsurlara varlıklara bakalım. Her birinde birçok gayeler gözetildiği, fizik, kimya, biyoloji ve sair ilimlerin de şehadetiyle sabittir. Ki, bu gayeler, sayısız bağlantılar içinde sayısız bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Şu halde, onlara bu gaye ve meyveleri takanın sonsuz ilim, kudret, irade gibi sayısız sıfatları olması gerekir. O da yüce Rabbimizdir.
Cambridge Üniversitesi’nde özellikle parçacık fiziği konusunda uzman olan tanınmış fizikçi John Polkinghorne, Newsweek dergisinin kendisiyle yaptığı röportajda Allah inancıyla ilgili olarak şu sözleri söylemiştir:
“Tabiat kanunlarının gördüğümüz kâinatı yaratmak için nedenli olağanüstü bir şekilde ayarlandığını fark ettiğinizde, kâinatın öylesine oluşmadığı, arkasında bir amacın olduğu fikrini görüyorsunuz. Benim için, Allah’a inançtaki temel unsur, kâinatın ardında bir düşünce ve amaç olmasıdır.”
Birmingham Üniversitesi’nde felsefe ve Münih Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü olan William Lane Craig, kâinatın Allah tarafından, belirli bir amaçla yoktan var edildiğine inanmaktadır. Craig’in bu konudaki görüşlerini şu sözleri yansıtır:
“Kâinatın yaratılmasının bir gayesi vardır. Kâinatın sebebinin tek bir Yaratıcı olduğuna inanıyorum. Yoksa geçici bir etki, sonsuz bir etkiden nasıl oluşabilir? Hem felsefi alanda, hem de bilimsel alanda kâinatın başlangıcı olduğu anlaşılıyor. Var olan bir şey, varlığının sebebine sahiptir. Bu sebep, sebepsiz, sonsuz, değişmeyen, zamansız ve maddesizdir. Ve bağımsız bir irade vardır. Sonuç olarak Allah’ın varlığına inanmanın mantıklı olduğuna inanıyorum.
“Gerçekte, ‘Hiçlikten sadece hiçlik çıkar’ kuralına uygun olarak, Big Bang’in doğaüstü bir sebebi olmalıdır. Patlama öncesindeki tekillik, her türlü zaman-mekân kavramlarının sona erdiği sınır olduğuna göre, Big Bang’in fiziksel bir sebebi olması imkânsızdır. Aksine, Big Bang’in nedeninin, fiziksel uzay ve zamanı tümüyle aşmış, evrenden tamamen bağımsız ve akıl almayacak derecede kudretli olması gerekmektedir. Dahası, bu sebep, kendi bağımsız iradesine sahip olan bilinçli bir varlık olmalıdır... Dolayısıyla kâinatın kökeninin sebebi, kâinatı sırf kendi iradesi ile belirli bir zaman önce var eden bir Yaratıcıdır.”
TAZİYE: Kültür Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı muhterem Orhan Özbey’in amcası Adil ve yengesi Belkıs Özbey’e Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diler, kederli ailesine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz eder ve taziyelerimi sunarım.
15.02.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|