Devletin yasama, yürütme ve yargı olarak ifade edilen üç ayağı var. Yasama işlevini, çıkardığı kanunlarla TBMM yerine getirirken, bu kanunlar çerçevesinde icraatı yürütme organı olarak hükümet üstleniyor.
Yargının görevi ise kanunların uygulanmasını denetlemek ve ihlâlleri cezalandırmak.
Bu üç işlevin sağlıklı yürümesi, adaleti hedefleyen bir hukuk zeminine oturtulmuş olmalarına bağlı. Hz. Ömer’in “Adalet mülkün temelidir” sözüyle dile getirilen gerçek de bu.
Adaletsiz devlet uzun ömürlü olamaz.
Bu bağlamda bilhassa yargının çok özel bir misyonu var. Yargı organlarından, mahkemelerden beklenen en önemli görev, zulüm ve haksızlıklara engel olmak, yapanları cezalandırıp mağdurları korumak ve her halükârda adaleti tecellî ettirmek olmalı.
Bu görevin ifası için de, mahkeme kararlarının, hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan, hakimin şahsî fikir ve duygularını da işin içine karıştırmadan, sadece adalet, hukuk ve vicdan esas alınarak verilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk.
Anayasanın 138. maddesinde, bunu sağlamaya yönelik bazı kurallara yer veriliyor:
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dâvâ hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.”
Yakın geçmişinde istiklâl mahkemeleri ve Yassıada yargılamaları gibi, dünya adalet tarihine yüz karası olarak geçen utançları yaşamış bir ülkede bu prensipler ve uygulanmaları çok özel bir önem ve anlam taşıyor.
Özel kurulmuş mahkemelerde özel olarak tayin edilmiş hakimlerin, yargıladıkları insanlara reva gördükleri insanlık dışı muamelenin gerekçesini “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye açıkladıkları bir ülkeyiz ne yazık ki.
İşte anayasanın aktardığımız prensipleri, milletin adalet duygusunu derinden yaralayan ve güvenini sarsan bu acı olaylar bir daha tekerrür etmesin diye konulmuş olmalı.
Yeni TCK’nın 288. maddesiyle düzenlenen “Âdil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu önlemenin yolu da buradan geçiyor..
Mahkemeler emir ve talimatla, tavsiye ve telkinle karar vermemeli. Kararlara, halk arasında “Avukat tutacağına hakim tut” sözüyle ifade edilen kirli ilişkilerin veya bazı derin mahfillerce yapılan dosya takiplerinin ya da esrarengiz ziyaretlerin gölgesi düşmemeli.
Türkiye’de âdil yargılamayı etkileyen asıl etkenler bu ifadelerin satıraralarında mevcut.
Kamuoyuna mal olmuş hadiselerle ilgili olarak medyada çıkan yayınların “âdil yargılamayı etkileme” yönü ise tartışmaya açık bir konu. Ve bu bahiste çifte standart olarak yorumlanmaya elverişli kararlar, söz konusu tartışmayı iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Türkiye burada da ölçüyü bulabilmiş değil.
“Âdil yargılamayı etkilemeyi”cezalandıran maddenin amacı adalet. Ama bu maddeye istinaden çok adaletsiz kararlar verilebiliyor...
15.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|