“(Yargıtay Başkanı Osman Arslan) ‘Avrupa’da olup da Türkiye’de olmayan bir özgürlük söyleyebilir misiniz?’ diye sormuş.
“Ama aynı beyanatında, bu sualdeki mantığı çürüten bir uyarıda bulunmuş:
‘Gazetecilerden (TCK) 288’e çarpan çok olur. Savcılar artık bu maddeyi uygulayacak...’ (Sabah, 15.2.06)
“Sözü edilen TCK 288. madde, ‘âdil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ü altı aydan üç yıla kadar hapisle cezalandırıyor; suç basın yoluyla işlendiği takdirde cezayı yarı oranında arttırıyor.
“Şimdi Yargıtay Başkanına biz soralım:
“288’de Avrupa’nın en çok üzerinde durduğu, hattâ Rasmussen gibilerince ‘dine hakaret’i dahi kapsadığı iddia edilen ifade ve basın özgürlüğünü bu derece kısıtlayan bir düzenleme öngörülüyor; bunun AB’de bir örneği var mı?
“Yeni TCK’nın yürürlüğe girme sürecinde en çok itiraz edilen maddelerden biri buydu.
“Ama tepki ve eleştiriler dikkate alınmadı; kanunla birlikte bu madde de yürürlüğe girdi.
“Ve uygulama da başladı.
“Ermeni konferansına mahkemenin verdiği durdurma kararını eleştirdikleri için geçtiğimiz günlerde hakim önüne çıkan beş gazetecinin dâvâsı ‘yargıyı etkileme’ suçlamasıyla bu maddeden açıldı.
“Şimdi de Yargıtay Başkanı bu uygulamanın münhasıran gazetecilere yönelik olarak yaygınlaşacağını ‘müjdeliyor:’”
***
Yukarıda okuduğunuz bu satırlar, geçen sene bugünlerde bu köşede yayınlanan bir yazımızdan alındı (Yeni Asya, 17.2.06).
Aradan birkaç ay geçti. Mayıs’ta mâlûm ve menfur Danıştay saldırısı gerçekleşti. Saldırı sonrasında medyada birçok yayın yapıldı. Saldırganın kimliiği ve bağlantıları hakkında değişik değerlendirmeler yayınlandı.
Ve bu çerçevede Yeni Asya da, medyadaki bu yayınlardan hareketle, gelişmeleri “Oyun geri tepti” manşetiyle yorumladı.
“Ülkeyi yeniden laik-antilaik çatışmasına sürüklemek için tezgâhlanan Danıştay saldırısının altından AB ve demokratikleşme karşıtı Kızılelmacı örgütler çıktı” spotuyla verilen bu haberde, sanıkların Kızılelma koalisyonuna dahil örgütlerle irtibatlı olduklarının ortaya çıktığı belirtilirken, olayda adı geçenler içinde bazı eski subaylarla emekli generallerin bulunduğuna dikkat çekiliyordu.
Ve Faruk Çakır hakkındaki 301 ve 288 dâvâsı, işte bu yayından dolayı açıldı.
Yeni Asya bunları kendiliğinden uydurmuş değildi. Yazılanların tamamı, medyada çıkan haberlere dayanıyordu. Dolayısıyla, ortada iddia edildiği gibi bir suç varsa, medyanın tümü bu suçu işlemişti ve aynı maddeden hepsinin mahkûm olması gerekirdi...
Bu konuda söylenecek çok şey var, ama yargı süreci devam ettiği ve “âdil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”le suçlanma riski halen de geçerli olduğu için, şu aşamada susmak ve yutkunmak mecburiyetindeyiz.
Bulunduğumuz merhalede, temyiz aşamasında adaletin yerini bulmasını temennî etmekten başka birşey elimizden gelmiyor...
14.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|