Tecdit, İslâmın günümüz insanlarının maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılayacak tatmin edici bir medeniyet modeli sunma hareketi olarak algılanabilir. Tecdit, bir yenilenmedir. İhtiyaçtan doğan, zarureti değişmeyen ve “zarurat” dediğimiz hükümlere uygun yeni yaklaşımlar ve çözümler bulmadır.
“Eski hal muhal” olduğuna göre, “ya yeni hal” seçeneğine yöneleceğiz, “ya izmihlâl” tıkanıklığı ve sönüklüğünü yaşayacağız. Zaman çizgisi, kendi yörüngesinde olmak şartıyla aynı noktada durmuyor, değişimini ve dönüşümünü yaşıyor. “Tebeddül ve tahavvül”ünü icra ediyor.
Kudret kalemi, kâinatın kurallarını yazılı ve yazısız gerçekler serisi olarak önümüze koymuş. Bunları okuyacak, yaşayacak ve kendisi için akıl nimetinden yararlanacak şekilde hayatını düzenleme tercihi vermiş.
Değişen şartların, değişmeyenleriyle değişenlerini tefrik edecek bir cüz-î irade bahşetmiş. Onunla kulluk mükellefiyeti yüklemiş. İradesinin kararlarından mesul tutmuş. Bu aşamalarda yol rehberliği ve hayat kılavuzluğu için ilâhî hükümleri vazetmiş.
Yaşlanan dünyanın geldiği nokta; her şeyin çok hızlı geliştiği ve değiştiği, insanlık tarihinin hiçbir döneminde rastlanmayan farklılıkların yaşandığıdır. Bilgi kaynakları ve elde edilen veriler, fikrî inkişafları ve muhakeme ortaklıklarını teşvik etmiştir.
Ferdî ve indî yaklaşımlar, toplum hayatını ve ortak yaşamayı belirleyecek kapasiteyi barındıramadığı için zayıf düşmektedir. Kimse akıl emanetini eskisi gibi başkasının kasasında saklamamaktadır.
İddia ve itiraz hakkının amacı aşan ve beraberlikleri zorlayan süreçlerinde, zihnî inşanın ve “Neden?” sorusuna ikna edici cevap vermenin kaçınılmaz doğrularıyla hepimiz yüzleşiyoruz.
Bu tesbitler; günümüzü doğru anlamak ve tesbit yapabilmek için gerekli. Bu kadarıyla yol alabilir miyiz? Sadece durum analizi, çare üretmeye yeter mi? Elbette yeterli değil.
Yapılması gereken; kabul edilebilir, tatbik edilebilir, yarınlara taşınabilir ve çoğunluğun takdirine mazhar olabilir makul düşünceler ortaya koymaktır.
Bunun adı yenilenmedir. Yenilenen hücrelerimiz gibi, hayatı algılama ve idrak etme sürecimiz de sürekli tekâmül ediyor. Dünün sonuçları kabullenilse de bugün sahip olunan tecrübe ve bilgi ile yeni taleplerle buluşulmak isteniyor.
İsteğin sürekliliği, “Daha yok mu?” duygusu ve çalışmaya lezzet katan gayret ile tasavvurları ve idealleri hayalden gerçeğe dönüştürmek için, duâ ile donanımlı yetenek ve istek yoğunluğu “zamanın altına” dahil edilmektedir. Günümüzde yaşanmaktadır.
Tam bu noktada ikilemler yaşanmaktadır. Tereddütler geçirilmektedir. Hassasiyetler ile korkular arasında sıkışılmaktadır. Dar bakışla ufkî açılımın gerekleri arasındaki farkla birey tercihi karşısında bocalama yaşanmaktadır.
Dış faktörlerle iç terennüm çatışması, gelenekle gelecek yorumları ve tecditle statüko arasında gelgitler yaşanmaktadır. Sınaî, fizikî ve nesnel olan değişim ve yenilenme, irade ve karar muhakemesine gerek duymayacak kadar uyum sağlarken, fikrî ve yaklaşım zenginliği verecek gelişme ve tecdide aynı serilikte iştirak edememekte ve direnmektedir.
Bunun iyi niyetli yönü de var şüphesiz. Bilmediğine düşman olmanın dışında ”Acaba?” tereddüdü ile kendini yenileme ile birlikte üstlenmesi gereken sorumluluklarına kendini yeterli görememe psikolojisinin kaçış serüveni de var.
Yeni şartlara hazırlıklı olmadan ve donanımlı davranmadan başarılı olma şansı yok. Bu tercihi şahıs olarak, kendimizle özdeş bir duraksama ve kapanma ile sonuçlanabilir. Bu birey bazlı bir tercih olarak kabul edilebilir, hatta saygı duyulabilir. Ancak toplum ve beraberlik söz konusu ise bu özel statümüzü, başkasına teşmil edemeyiz. Zorlanırız.
O halde, tecdidin sürekliliği ihtiyaçlarımızın gerekliliği içinde müzakere ile müşavere kapılarını aralayanlar istikbali daha sağlıklı etüt edebilirler.
14.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|