İran’ın bir Irak politikası oldu mu ve bugün de bir politikası var mı, yoksa gelişmelerin önünde sürükleniyor mu? Elbette ki İran’ın bir Irak politikası vardı. Ayetullah Humeyni döneminde bu politika devrim ihracı şeklinde idi ve bu tehdidin en yakın duran ülkesi ise Irak’tı. Ve ABD, o dönemde politikasını iki ülkenin birbirlerini yıpratmaları ve yenişememeleri üzerine kurmuştu. Denge birisi lehine bozuldukça diğerine yardım ediyorlardı. İrangate skandalı da bunun bir sonucuydu. Nixon, ‘Savaşsız Zafer’ adlı kitabında buna temas eder. Maalesef 8 yıl boyunca İran ve Irak başkalarının bu politikasına yakıt ikmali yapmışlardı.
Neoconların kılavuzluğunda oğul Bush hırsından dolayı Irak’ta bu denge politikasını bozdu. Hergün altın yumurtlayan tavuğu boğazlamaya kalkıştı. Ve İran’ın yapamadığını kendi elleriyle yaptı. Kılavuzları karga olanların akibetleri böyle olur. Peki, İran’ın şimdi bir Irak politikası var mı?
Elbette İran’ın matruşka benzetmesiyle de izah edilebilecek skala biçiminde bir Irak politikası var. Bu, üç aşamalı bir politikadır. Bunun ayaklarından birisi, Şiileri karıştırmadan ve ABD ile karşı karşıya gelmemeye özen göstererek Kaide gibi Amerikan düşmanı ‘Sünnî direnişçileri’ desteklemektir. Bu meyanda İran’ın Adil es Seyf gibi Kaide yanlısı kişi veya gruplarla ilişki içinde olduğu genel kabul gören tezlerden. ABD’nin zaman zaman temas ettiği gibi işgalden sonra İran’dan Irak’a binlerce ve belki de daha fazla insan akın etmiştir. İşgalden sonra sınırlar delik deşik olmuştur. Bunlardan bir kısmı Saddam döneminde İran’a kaçmış unsurlardır. Bir kısmı İranlı istihbaratçılar ve İran asıllılardır. Bir kısmı da Afganistan’dan gelen Kaide elemanlarıdır.
Kaide’nin İran’la İran’ın Kaide ile belli belirsiz ilişkileri olduğu bir vakıa. Eymen Zevahiri gerektiğinde yaslanılabilecek ve lojistik destek alınabilecek İran gibi bir ülkeyi küstürmeyi doğru karşılamazken Zevahiri gibi derin taktiklere akıl erdiremeyen Zerkavi ise kutuplaşmayı seçmiştir. Ama Iraklı Şiiler de ayniyle karşılık vermişlerdir. The Independent gibi gazeteler Şiilerin düşmanı olduğundan dolayı İran’ın Kaide’ye yardımcı olmayacağını söyleseler de bu İran’ın davranış kalıplarını bilmemekten kaynaklanan yanlış bir telâkkidir.
Sistemleri gereği birbirini en iyi tanıyacak iki ülke varsa bunlar ABD ve İran’dır.
İran’ın Irak’ta iki amacı vardır. Sünnî direnişçilerin de yardımıyla, ama kendisi buluşmadan ABD’yi geriletmek, bloke etmek ve buna paralel ABD Sünnilerle meşgulken İran yanlısı Şiî iktidarı pekiştirmek. Bu bağlamda Amerikalılar Tahran’ın Iraklı direnişçilere yol kenarlarında patlatılan sofistike silâhları ve kanas tipi avcı tüfeklerini temin ettiği de düşünüyorlar. Baassızlaştırma rüzgârını da arkasına alan İran yanlısı Şiiler Irak’ta Şiî bir siyasî kast oluşturmuşlardır. Amerikan işgali sonunda Şiilerin kucağına düşmüştür. ABD farkına vardığında iş işten geçmiştir.
***
Skalanın ikinci ayağını taktik ve stratejik açıdan Iraklı Şiileri desteklemek oluşturmaktadır. Bu da başarıyla gerçekleşmiştir. İran’ın birinci ayağı taktik ilişkiler ise ikinci ayağı Şiî jeopolitiğidir ve bunu başarıyla uygulamıştır. Üçüncü ayağı ise İran jeopolotiğidir. Gerektiğinde İran jeopolitiği için Şiî jeopolitiği bile harcanabilir. Feda edilebilir. Ve İran’ın Irak politikası budur. Chirac Irak konusunda 36 defa Bush’u uyardığını söylemesine mukabil, Nejad da savaş öncesi kendilerinin de ABD’yi uyardıklarını ifade etmiştir. Yanlış değil. Ama İran, bununla birlikte çıkan fırsatları da tepmemiş ve değerlendirmiştir. Belki bunun bir kısmını can havliyle de yapmış olabilir. Bu anlamda İran siyasetinin tamamı bilinçli olmaktan uzaktır. Bir kısmı da sürüklenme veya olayların sürüklemesidir. Ama bu sürüklenme netice itibarıyla çözümsüzlük üretmiştir. Ve daha büyük felâketlere kapı aralamaktadır.
Irak’ta çözümsüzlüğün nedeni Irak dışından gelenlerdir. Bunlar da üç unsurdan oluşmaktadır. Birinci grup, İran etkisindeki Hekim grubu gibi gruplardır. İkinci grubu ise, Ürdünlü Selefi Zerkavi gibiler temsil ediyor. Bunlar direnişten çok fitne kazanı kaynattılar. Ve bir de üçüncü grup olarak dışarıdan gelen işgalciler var. Kimileri Irak krizinin temel elemanlarını gulat (Hekim ve Zerkavi gibiler) ve guzat (işgalciler) olarak özetliyor. Çözüm ise, bu birbirini kilitleyen ve rehin alan grupların dışında. Bunun iki ayağı var. Birincisi kurumların yeniden Iraklılaştırılmasında. Bunun için mevcut kadroların behemahal değiştirilmesi gerekir. İkincisi de bölge insiyatifinin devreye sokulmasıdır.
Bugün içeride ve dışarıda herkes İran ve ABD geriliminin baskısı altında eziliyor. Ve şu anda ABD siyaseti en zayıf momentumunu yaşıyor. Bu, telkinlere açık olduğunu gösterir. Bölge ülkeleri biraz risk alarak inisiyatif sahibi olmalılar. Seyirci kalmaları durumunda; bitaraf olarak yeniden bertaraf olacaklardır.
Saddam Irak’ının üç düşmanı vardı. İsrail, İran ve Kürtler. Saddam da zaten bunlar arasında idam edildi. Bundan dolayı Saddam’ın sadece Düceyl dâvâsından idam edilmesine taifi yargılama da deniliyor. Doğrusu da budur. Ve Saddam’ın devrilmesinden sonra kazançlı çıkan da bu üç taraf olmuştur. Bununla birlikte, İsrail’in kazancı belirsizdir. Belirli olan İran’ın Saddam’dan sonra Irak’ta elde ettiği tartışılmaz nüfuzu ve Kürtlerin yarı bağımsız statü kazanmalarıır. Ancak kazançları nisbetinde risk altında bulunuyorlar. İran’ın riski ABD ile yüzleşme ihtimalidir ve derinden derine bu başlamıştır. Kürtler ise bölge ülkelerinin hışmı ve tepkisi ile karşı karşıyadır. Kürtlerin riski bölge ülkelerin tepkisi İran’ınki ise muhtemel bir Amrikan saldırısıdır.
Çıkış yolu İran veya ABD’nin insiyatifi dışında bölgede bağımsız bir insiyatif geliştirebilmektir. Bu yapıldığı oranda bölge ve bütün dünya rahatlayacaktır. Zaman hekim/bilge adamlar zamanı.
14.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|