Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

Enfüsî tefekkür ve akıl nimeti



Âlemde yaratılmış olan varlıkları ibret gözüyle inceleyip, Yaratıcıları hesabına bakarak ders almaya tefekkür denilir. Tefekkür, zihin tembelliğini atar ve insanı mânen Allah’a yaklaştırır. Marifetullah denilen, Allah’ı bilmek ilminde terakkî ettirir.

Enfüsî ve âfâkî olmak üzere iki çeşit tefekkür vardır. Enfüsî tefekkür, insanın iç dünyasını anlamaya çalışıp, onunla Rabbine ulaşmasıdır. Âfâkî tefekkür ise, kendi dışındaki varlıklara bakarak, onların üstündeki İlâhî sanatları görüp, Yaratıcı Kudreti idrak etmeye gayret etmesidir. Her iki tefekkür birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır.

Enfüsî tefekkürde inceden inceye araştırma yapılması, maddî vücudumuzdaki her âzâ ve organlardaki İlâhî san’atları görmeye ve San’atkârını onlarla tanımaya vesiledir. Aynı zamanda, Yüce Yaratıcının verdiği duyguları da yakından tanıyarak, onları verenin gayesine uygun olarak kullanma nimetine mazhar olunur. Nasıl ki, emri altındaki memurları yakından tanıyan bir âmir, onları kabiliyetlerine göre en iyi şekilde değerlendirir ve istihdam eder. Aynen öyle de, kendi duygu ve kabiliyetlerini yakından bilen bir insan da, onları veriliş gayesine en uygun bir şekilde yönlendirir ve hayatını veren Allah’ın istediği istikamette yaşama nimetine kavuşur.

İç dünyamıza takılan bütün duygularımız şüphesiz çok değerlidir. Her bir duygunun kendine göre veriliş gayesi ve ibâdeti vardır. Meselâ, duygular içinde en kıymettarı olan ve diğer duyguların da kıymetini arttıran en değerli nimet akıldır. Aklı olmayan bir insanın, diğer duyguları fonksiyonlarını tam yapamaz. Onun için, duygular içinde akıl, en başta gelen büyük bir nimettir. Aklı olmayana, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmek mecburiyeti yoktur.

Kalbin vazifesi Allah’ı sevmek, irâdenin vazifesi Allah’a ibadet etmek, lâtifelerin vazifesi mânen Allah’ı müşahede etmek olduğu gibi; aklın veriliş gayesi ve vazifesi de Allah’ı bilmek ve tanımaktır. Ancak, akıl tek başına Allah’ı bulmaya ve tanımaya yeterli değildir. Bunu en iyi bilen ve aklı yaratan Allah, onun önünü aydınlatmak ve gerçeği bulmasını sağlamak için semâvî kitaplar ve onları tebliğ eden peygamberler göndermiştir. Akıl, onlar sayesinde istikâmeti ve dengeyi bulur.

Cenâb-ı hak, diğer duygular gibi akıl kuvvesine de yaratılıştan bir had ve sınır koymamıştır. Bu yüzden, aklın ifrat ve tefrit mertebeleri vardır. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya sahiptir. Tefrit mertebesi de gabâvettir, ahmaklıktır, gerizekâlılıktır ki, hiçbir şeyden anlamaz. Akıl noktasında en büyük hidayet, hakkı hak olarak bilip tâbi olmak, bâtılı bâtıl olarak bilip ondan kaçınmaktır. Bu, aklın vasat mertebesi olan hikmettir. Hikmet ise, en büyük nimetlerdendir. “Kime hikmet verilmişse, ona çok hayırlar verilmiştir” meâlindeki âyet, bu hakikate işâret eder. Hikmet sahibi bir akıl, varlıkların yaratılış sırlarını vahyin yardımıyla anlar ve Yüce Yaratıcıyı bulur. Allah’ı tanımak ilminde mesafe kat eder. Vazifesini hakkıyla yerine getirir.

İstikâmetini kaybeden bir akıl dengeli düşünemez. İfrât ve tefrit halleriyle varlıkları Allah’tan başka şeylere havâle eder. Tabiat ve tesadüfün oyuncağı, sebeplerin bir araya gelmesinin mahsulü zanneder. Dünyanın âkibetini ebediyen yokluk ve hiçlik tahayyül eder. Ölümü, bütün sevdiklerinden ebedî bir ayrılık kabul eder. Yaratıcısını bulamaz ve âhiret hayatını bir aldatmaca olarak görür. Böyle bir akıl, en büyük bir nimet iken, sahibi için bir baş belâsı olur. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi; geçmiş zamanın elem ve kederleri, gelecek zamanın endişe ve korkuları, o şahsın hazır zamandaki bütün keyif ve lezzetlerini kaçırır, hayatı ona zehir eder. O kişi, bu perişan halden kurtulmak için ya eğlencelere, ya da sarhoşluğa kaçar. Geçici olarak her şeyi unutur. Ayıldığı zaman, tekrar aynı hallerle karşılaşır ve yine sarhoşluğa sığınır. Bu hal, böyle devam eder gider.

Şayet akıl, iman ile aklını başına alırsa, bütün geçmiş ve gelecek zamanlar iman nuruyla ışıklanır. Dünya hayatı mânevî bir Cennete dönüştüğü gibi, âhireti de ebedî ve dâimî bir saâdet ve Cennet olur.

Aklın bir hâli, diğer halini tutmaz. Bu mânâyı Üstad ne güzel tasvir etmiş: “İnsanın akıl ve fikir meydanı öyle bir vüs’attedir ki, ihatası mümkün değildir; ve o kadar dardır ki, iğneye mahal olamaz. Evet, bazen zerre içinde dönüyor, katre içinde yüzüyor, bir noktada hapsoluyor. Bâzen de, âlemi bir karpuz gibi eline alır ve kâinatı misafireten getirir, akıl odasında misafir eder. Bazen de o kadar haddini tecâvüz eder, yükseğe çıkar ki; Vacibü’l-Vücud’u görmeye çalışır. Bazen de küçülür, zerreye benzer. Bazen de semâvat kadar büyür. Bazen de bir katreye girer. Bazen de fıtrat ve hilkati içine alır.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 85)

Evet, akıl san’ata bakarak San’atkârını görmeli. Yoksa, zâtı ve hakikatiyle Allah bilinemez. Ancak, sıfat ve isimleriyle bilinebilir.

14.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.02.2007) - Musibetlerdeki mesaj

  (24.01.2007) - Ödemiş ve Tire ziyaretleri

  (03.01.2007) - Dünyaya ve âhirete çağıranlar

  (27.12.2006) - Dünyevîleşme hastalığı

  (20.12.2006) - Harika tasarım: Pankreas ve safra kesesi

  (13.12.2006) - Balıkesir yollarında...

  (07.12.2006) - İzmir'de iki gün

  (30.11.2006) - Solunum sistemindeki harikalar

  (22.11.2006) - Sindirimdeki mucizevî olaylar

  (15.11.2006) - Kalp hastalıkları ve günahlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004