Gazze’deki çatışmalar Ürdün Kralı Abdullah II’nin 2007 ile ilgili kehanetlerini doğruluyor. Galiba bu meyanda ‘Irak’ta iç savaş çıkmaz’, ‘Filistin’de iç savaş çıkmaz’ temenniden ibaretti ve populist yaklaşımları temsil ediyordu. Harici faktör ve aktörlerin beceremediğini galiba sanki elbirliği ile Fetih ve HAMAS beceriyor.
Burada populist olmaya gerek yok, bırakın sarih ve yapıcı olalım. İsrail ve ABD’nin tahrikleri böyle bir iç mücadeleye sadece katkı sağlar. Meselenin özüyle alakalı değildir. Meselenin özüyle alakalı olsaydı Fetih ile HAMAS çoktan savaşa tutuşmuş olmalıydılar. Keza Lübnan’da bir iç savaş çıkarsa bunun nedeni de iktidar mücadelesi olacaktır. Bunda sadece ABD veya İsrail’in veya benzeri ülkelerin kışkırtması değil öfkesine ve ihtirasına yenilmiş kıt akıllıların da büyük payı olacaktır. Dışarıdan ve içeriden kışkırtıcılarla birlikte iktidarı adabınca paylaşamayan siyasal feodalitenin de büyük payı vardır. Kabul edelim ki bu çatışmaların arkasında hükmetme dürtüsü vardır ve biz bu dürtülerimize hakim olamıyoruz.
Yine kabul edelim ki, oy çoğunluğuyla iktidara gelen ve mevkiini muhafaza etmek isteyen HAMAS haklıdır. Yine kabul edelim ki istikva ile yani başkalarının haram yardımlarıyla mevkiini güçlendirmek ve HAMAS’ı da iktidardan uzaklaştırmak istemekle Fetih haksızdır. Ama böyle bir ortama düşeceğini taktir edemeyen HAMAS da basiretsizdir. İktidara gelmesi halinde böyle bir kuşatma ile karşılaşacağı kat’i olmasına rağmen bunu görememiş ve görmüşse bile tedbir almakta yetersiz kalmıştır. Kabul edelim ki HAMAS’ın mevzii haklılığı, ona külli haklılık payesi vermez ve iç savaşın gerekçesini oluşturmaz. İç savaş kendi davasını da inkârdır. Ve sonuçta iktidar için aklı değil silahları hakem kılmışlardır. Silahı hakem kılmak ise hamakatin zirvesidir. Zira paylaştıkları iktidar Gazze gibi İsrail’in açık hapishanesinden başka bir şey değildir. İsrail’in açık hapishanesinde silah zoruyla köşe kapmaca oynuyorlar. Dolayısıyla burada yürütülen mücadele ne Sünni-Sünni mücadelesi ne başka bir mücadeledir. Olsa olsa laikliğin ve İslâmın alet edildiği feodal zeminde bir üstünlük kapışmasıdır. Bu mücadelenin kazananı da olmayacaktır. Aracı silah, yakıtı da Filistin ve Filistin davasıdır.
***
Dolayısıyla evvelimerde kabahat bizimdir. Ve populist yaklaşımlarla ve kabahati sadece harici faktörlere yüklemekle işin içinden sıyrılamaz ve buhrandan kurtulamayız. Ancak bize düşen sorumlulukları üstlenirsek işin üstesinden gelebiliriz. Sözgelimi ‘İran’a müdahale bölgeyi ateşe verir’ diye bir genelleme var. Mısırlı liderler ve hepimiz bunu tekrar ediyoruz. Ama Irak’a müdahale ve Irak’ta İran’ın politikasının bu müdahaleye kapı araladığını da ya gözardı ediyoruz ya da söylemiyoruz. Öyleyse görev her kademede icra edilmelidir. Kademeler arasında görev ihmal edildiğinde yangın öbür kademeye de sıçrayacaktır. Burada kollektif bilincin, ortak aklın ve onun ötesinde ortak aklın ürünü olan ortak eylemin harekete
Geçmesi lazım. Ama bunun önüne yine kendi hastalıklarımız geçiyor. Gazze gibi krizlerin temel nedeni harici ve dahili kışkırtıcılık ve onu tamamlayan ahmaklık ve ihmal ve nemelazımcılıktır. Gazze’nin kışkırtıcıları hariçte ABD İsrail dahilde ise Dahlan gibilerdir. HAMAS ve FETİH ise basiretsizlikte bu sürece pasif katkı sağlıyorlar. Bu zincirler kırılmadan da İslâm aleminin düzlüğe çıkması mümkün değil.
***
Filistin davasını İsrail yıkmaz, bilakis besler. Filistin davasını yıkacak kendi çocuklarının yanlışlığıdır. Son sıralarda bazı koordinesiz ama samimi çıkışlar var. Irak hükümetinin teklif ettiği bölgesel toplantı bunlardan birisidir. İkinci kademede, Pakistan Cumhurbaşkanı Müşerref Filistin ve Irak meselesinin çözümüne dair kendi çapında bazı temaslarda bulunuyor. Endonezya Cumhurbaşkanı Yudhoyono ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Müşerref krizlerin çözülmesi için bölgesel bir insiyatifin geliştirilmesini istemiş ve ‘şimdi harekete geçme zamanıdır’ demiştir. Yangın karısında çırpınan gayur hocalardan
Yusuf Kardavi gibi liderler de yangını söndürecek odaklar arıyor. Bu bağlamda Endonezya Cumhurbaşkanı Yudhoyono ile görüşen Kardavi İslâm dünyasının en kalabalık ülkesinin lideri ve krizin tarafları nezdinde eşit ilişkilerin de sahibi olarak ondan taraflar nezdinde harekete geçmesini istemiştir. Suud Kralı Abdullah da Fetih ve HAMAS’ı Mekke’de buluşmaya ve uzlaşmaya (esselam el beyni), ıslahı zati’l beyne davet etmiştir. Filistin ve Kudüs Müslümanların birliği için sembol bir dava iken bu sembolü temsil eden taraflar da ayrılıkçılığın sembolü haline geliyorlar.
Bu cinayet sadece Filistin halkı için bir cinayet değil aynı zamanda İslâm alemi çapında bir cinayettir. Taraflar ihtiraslarını gemlesinler ve kendilerini de Müslümanları da birkez daha mahçup etmesinler. Kabul edelim ki gelinen tablo da İslâm aleminin de ihmalinin ve ilgisizliğinin de payı var.
04.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|