Kısa bir süre önce elimize bir çalışma ulaştı. Kuveyt Türk tarafından hazırlatılan Kaybolan Meslekler adlı bu çalışmada, artık isimlerini telâffuzda bile zorlandığımız meslekler anlatılıyor. Cezzarlar, debbağlar, vasalcılar gibi ilk duyuşta ne anlama geldiklerini bilemediğimiz bu mesleklerin tarihçesinin aktarıldığı kitap, meslekleri tasvir eden çizimler ve yanlarındaki Osmanlıca yazılarla da dikkat çekiyor. Çalışma hakkında bilgi almak üzere Kuveyt Türk İdari Hizmetler Başkanı Emin Oran’ı ziyaret ettik. Kaybolan Meslekler adlı eserin oluşum aşamasını anlatan Oran, bu çalışmanın hedeflerinden birinin, her bir mesleğin pirinin bir peygamber oluşuna dikkat çekmek olduğunu söyledi. Oran ayrıca, Kuveyt Türk’ün bundan sonra yapmayı planladığı çalışmaları ve diğer sosyal sorumluluk projelerini de anlattı.
*”Kaybolan Meslekler” adlı çalışma nasıl ortaya çıktı?
Biz her sene yaptırdığımız duvar takvimini belli bir konuya tahsis ediyorduk. Bir sene kervansaraylarımıza, bir sene çeşmelerimize, bir sene diğer vakıf eserlerimize. Meselâ bir sene Avrupa'daki Türk izleri başlığıyla, Mostar Köprüsü’nün yıkılmadan evvelki orijinal halinin fotoğrafının da olduğu takvimimizi hazırlamıştık. Bir sene de kaybolan mesleklerle ilgili on iki tane güzel resim bulmuştum. O zamandan beri aklımdaydı, bunu kitaplaştırmak. Diğer kurumların benzer albüm çalışmalarında bulunmasıyla biz de böyle bir çalışma yapma kararı aldık. Kuveyt Türk’ün bir ayağının da Kuveyt olması sebebiyle ben bu çalışmayı Türkçe-Arapça yapmayı istemiştim. Önce kabul edilmişti, daha sonra bütçe fazla tutuyor gerekçesiyle sadece Türkçe yaptırmak durumunda kaldık.
*Bu eser, kurumunuzda konuyla ilgilenen ve bilgisi olan kişilerce mi hazırlandı, dışarıdan bir ekiple mi çalıştınız?
Ekip tamamen dışarıdan. Sadece biz işin başındaydık. Bir ajansa devretmiştim bunu. Ajans ekibini oluşturdu, isimlerini aldım, tanıdım. Ekibin içerisinde ressamı var, söz yazarı var, grafikeri, tasarımcısı var.
*Ekip hayli emek harcadı galiba bu çalışmaya?
Evet, inanılmaz bir araştırma eseri bu. Kurduğumuz ekip üç ay, dört ay dışarıya çıkmamacasına taramalar yaptılar. Zaman zaman getirip bana sunuyorlardı. Derleyip toparlayıp bu hale getirdiler. Tabiî bu ilk eserimiz. Bazı eksikliklerimiz mutlaka var. Ama ilk olmasına rağmen görselliği bakımından özellikle iyi bir çalışma oldu. Yaklaşık üç sayfa tutan kaynakçamızdan da iyi bir araştırma yapıldığı anlaşılıyor.
*Kaybolan pek çok değerimiz varken, meslekleri seçmenizin ayrıca bir sebebi var mı?
Evet. Asıl orijinal olan ve burada vurgulamak istediğimiz, her bir mesleğin pirinin bir peygamber oluşu. Her şeyin olduğu gibi mesleklerin de bir tarihçesi var. Yüzyıllara, belki bin yıllara dayanıyor meslekler. Ve derinlerine gittiğiniz zaman mutlaka bir peygambere dayanıyor. Dolayısıyla bu mesleklerin ne kadar önem taşıdığını, nasıl bir mukaddes yere dayandığını da vurgulamak istedik bu çalışmamızda.
İkinci olarak, Osmanlıdaki yapısına baktığımız zaman da inanılmaz bir sosyal aktiviteyi görüyoruz meslek oluşumlarında. Sivil toplum kuruluşlarına da bir örnek. Bugün günümüzün arayıp da bulamadığı, imrenmiş olduğu bir sosyal yapılaşma. Meselâ şimdi hükümetler bazı yerlere sınırlamalar filan getirmeye çalışıyor. Altı yüz sene üç kıtada hüküm sürmüş olan Osmanlı, o zamanın iletişim şartlarında öyle bir sistem kurmuş ki. Meselâ bir ilde iki yüz tane bakkal olacak. İki yüz birincisine müsaade etmiyor. Sosyal dengeyi bozmasın diye. Bugün bunu yapabilirsek ne âlâ. Dikkatimizi çeken konulardan bir tanesi bu.
Bir de devlet o kadar ciddiye almış ki meslekleri, bütün mesleklerin fermannamesi var. Kitapta bulabileceğiniz Osmanlıca yazılar onların fermannamesi, yani bugünkü tabiriyle yönetmelikleri. Bir meddahın bile yönetmeliği var. Belki meslekler basit gibi gelebilir, ama devlet öyle önem vermiş ki bunlara, her birisine özel yönetmelikler çıkarmış. Bu kadar ciddiye almış. Bu da gerçekten güçlü ve sağlam bir devlet temelini gösteriyor.
Dolayısıyla mesleklerin seyrini anlatıyoruz bu kitapta. Nereden, nasıl ihtiyaç duyulmuş, hangi seyirleri aşıp gelmiş ve günümüzde hangi teknolojiye dönüşmüşü anlatmaya çalışıyoruz. Biraz modern istemler ile nostaljiyi yaşatmak istedik. Böyle bir gaye ile bu kitabı yaptık.
*Sadece bu kitapta aktarılanlarla sınırlı değil sanırım kaybolan mesleklerimiz?
Tabiî meslekler burada aktardıklarımızla sınırlı değil. Binlerce meslek var. İnşallah imkânımız olursa benim niyetim, bu çalışmanın devamını getirmek.
*Bu eserde yer alan meslekleri neye göre seçtiniz?
Bu projeyi ajansa söyleyince ajans bana üç ayrı teklif hazırladı. Tekliflerden biri çok büyük maliyet getiriyordu. On cilt, her bir ciltte yüz meslek anlatılıyordu. İlk teklif buydu. Türkçesi ve İngilizcesi yapılacaktı. Milyon dolarlarla ifade edilecek bir rakamla karşı karşıya bıraktı bizi. Ben bu kadar büyük bir riskin altına giremedim. İlk ciltten başlamalarını istedim. Yüz meslek vardı, on mesleği ben eledim.
Dikkatinizi çektiyse kitapta piyangocular da anlatılıyor. Kuveyt Türk’ün yaptırdığı katalogda piyangocuların anlatılması belki eleştirilebilir. Ama Osmanlı döneminde piyangoculuk yapılıyordu. Devlet buna müsaade ediyor ve piyangoculuğu gayrımüslimler yapıyordu, toplumumuz bunu bilsin istedik. Atalarımız buna müsaade etmiş, ciddiye almış, yönetmelik hazırlamış onun için.
*Kitabın girişinde fütüvvetnamelerden bahsediliyor. İlk İslâmî esnaf nizamnameleri olan bu belgelerden, İslâmın dünyada yaptırım konusunda yetersiz kaldığı eleştirilerinin çok isabetli olmadığını anlıyoruz.
Çok doğru. İslâmiyet her şeyi kayıt altına alıyor. Bir de İslâmiyet sadece ibadet dini değildir ki. İslâmiyet aynı zamanda bir sosyal dindir. Tamam ‘ibadetimi yaptım, geri kalan işler ahirete kaldı’ değil. Onun için tüm sosyal yaşantıları kayıt altına almış. Hepsinin nizamnameleri var.
*Gelecek dönemler için mesleklerin devamı dışında başka kültürel yönü de olan kitap çalışması yapma hedefleriniz var mı?
Evet. İnşallah bu çalışmadan sonra yapmayı hedeflediklerim projeler halinde elimin altında duruyor. Meselâ kaybolan müziğimizi inşallah böyle bir kitap haline getireceğiz.
Bu arada hemen Itri’ye bir atıfta bulunacağım. Biliyorsunuz Itri 1700’lü yıllarda yaşamış, gerçekten ünlü bir bestekârımız, şairimiz, ‘tekbir’in ilk bestekârı da biliyorsunuz kendisidir. Onun mezarı Edirnekapı Mezarlığı’nda kayıptı. Bizim genel müdür yardımcılarımızdan birisi bana hatırlattı, Itri’nin mezarını bulup yaptırmamızı rica etti. Biz de sosyal sorumluluk projelerimiz kapsamında gittik, aradık, bulduk, mezarını yaptırttık, dekore ettirdik ve bir de içine bir sensör koydurduk. Yanından gelip geçtikçe tekbir okunuyor.
Dolayısıyla böyle şairlerimize, bestekârlarımıza da sahip çıkma maksadıyla inşallah kaybolan müziğimiz albümünü yapacağız. Ondan sonra kaybolan yemeklerimizle ilgili bir çalışma düşünüyoruz. İki yüz, üç yüz sene önceki insanlarımız bakalım neler yiyorlardı ve niçin sağlıklıydılar?
Bunun yanında kaybolan oyunlarımızla ilgili de biraz materyal var arşivimizde. İki yüz, üç yüz sene önce insanların neyle eğlendiklerini ortaya çıkararak bir eser yapacağız. İnşallah önümüzdeki yıllar için bu tip hedeflerimiz var. Cenâb-ı Hak ömür ve imkân verirse Kuveyt Türk olarak bunları ortaya çıkarmaya çalışacağız.
* Yine kitabın girişinde, eskiden esnafın işyerine mesleğiyle ilgili güzel levhalar astığı anlatılıyor. Bu adeti yeniden canlandırma gibi bir projeniz var mı?
Güzel bir hatırlatma. Aklımıza gelmemişti, ama belki bunun üzerinde de durabiliriz. Bu canlandırılırsa inanıyorum ki çok güzel olur. Şimdi bakıyoruz esnaflarımız dükkânlarına bazı levhalar asıyor. Bu bir ihtiyaçtan doğuyordur belki. O dönemde meslekle ilgili beyitler koymuşlar.
*Doksan meslek anlatılıyor kitapta. Bunların içinden sizin en çok ilginizi çeken hangisi olmuştu?
Bunların her biri bana gerçekten apayrı bir haz verdi ve gerçekten beni tarihe götürdü. Biliyorsunuz teknoloji Anadoluya biraz daha geç geliyor. Biz de kendimizi daha şanslı addediyoruz. Çünkü bazı şeyleri yaşadık. Bu mesleklerin bazılarına yetiştik meselâ. Burada okuyunca kendimi o çağlarda hissedip ayrı bir haz aldım.
*Kaç adet basıldı Kaybolan Meslekler kitabınız? Okurların kitapçılardan temin etme imkânı var mı?
Çalışmayı tamamlama aşamasında ajanslardan birkaçı gelip bunu Kuveyt Türk tarafından değil de ticarî olarak basılmasını istediler. Ben, bunun ticaretini yaparsak değerini düşürmüş oluruz diye düşündüm. Ve VİP’e yönelik yapmak istedim, özel sayıda. Toplam olarak bin tane bastık. Kitapla ilgili inanılmaz talepler var, biz hep dosyalıyoruz onları. Genel müdürlüğümüze yazı yazıyorlar. Kimi üç tane, kimi beş tane istiyor, kimi parasıyla istiyor. Ama maalesef onlara şimdi cevap vermiyoruz. Belki ileride genel müdürlüğümüz bir karar verir, bu talepleri yerine getirelim derler. Sadece bu talepleri yerine getirmek için bin tane daha basarız. Ama ben sayıyı yine bozmak istemiyorum. Çünkü madem kıymetli bir eser, kıymetli ellerde olsun.
*Eserin sadece Türkçe olması sebebiyle Kuveyt Türk’ün Arap ortaklarından bir sitem gelmedi mi?
Bunu görünce doğrusu biraz sitem ettiler, ‘niye İngilizce yapmadın’ dediler. Şimdi hazırlık yapıyoruz, İngilizce’sini basıyoruz. Kuveytliler burada, bizim on ikinci katımızda, bir yatırım firması açtılar. Onların adına İngilizce basacağız.
*Kuveyt Türk’ün benzeri kültürel çalışmaları da oluyor. Hatırlatma babında bunlardan örnekler verebilir misiniz?
Evet, biz Kuveyt Türk olarak elimizde imkânlar oldukça sosyal sorumluluk projeleri adı altında bu ve buna benzer faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Geçtiğimiz yıl biliyorsunuz bir tarihî eserimizi ihya ettik. Mezbelelikten kurtardık. Azapkapı’daki Saliha Sultan Çeşmesi’ni. Orası tamamen tinercilerin yatağı olmuştu. Biz onu vakıflardan aldık. Orijinal haline getirdik. Altın varak yaldızlarını yurtdışından getirterek yaptırdık. Su akar hale getirdik. Bu tarihi mirasımızı günümüze kazandırdık. Yine bu çerçevede Kapalıçarşı Şark Kahvesinde esnaf sohbetleri düzenledik. Osmanlı döneminde orada sohbet edilirmiş. Biz de Kültür Turizm İl Müdürlüğü nezdinde bu etkinliğe sponsor olduk. Bayazıt Sohbetleri’ne sponsor olduk. Yine tarihimizi, kültürümüzü ilgilendiren sergilerimiz oluyor zaman zaman, merkez binamızdaki fuaye salonumuzda. Ama kamuoyuna duyurmuş olduğumuz kültürel ilk eserimiz bu.
*Sokak Çocukları Vakfı’ndan bir teşekkür belgesi var odanızda. Bundan, kültürel faaliyetler dışında da sosyal sorumluluk projeleriniz olduğunu anlıyoruz.
Onlar hem sosyal sorumluluk kapsamında hem de biraz manevî duygularla yapmış olduğumuz faaliyetler. Meselâ iki sene boyunca UMATEM ile diyalog içerisinde yürütmüş olduğumuz bir proje vardı. Onların değişik faaliyetlerinde sponsor olduk. Okullarda seminer verdirdik. Broşür, kataloglarına sponsor olmuştuk. İnternet sitelerine sponsor olup anne babaları bu konuda bilinçlendirmeye yönelik çalışmaları olmuştu, bunlara destek verdik.
Yine çocuk esirgeme kurumuna zaman zaman maddî manevî desteklerimiz oldu. Malatya’daki çocuk yurdunda gelişen olaylar sonrasında valiyi arayıp ‘bize düşen nedir?’ diye sormuştuk. İhtiyaçlarını belirledi, o ihtiyaçları giderdik. Bahçelievler Yurduna da aynı şekilde yardım desteğimiz oldu. Bunun yanında biz birkaç senedir tam okulların açılma çağında Doğu ve Güneydoğudaki okullara yönelik kırtasiye yardımında bulunduk. İl millî eğitim müdürlükleriyle koordineli bir şekilde. Yine sosyal sorumluluk kapsamı içerisinde geçen sene İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığının organizatörlüğünde Omurilik Felçlileri Derneği’yle işbirliği yapılarak omurilik felçlilerine sakat sandalyesi hediye ettik. Bu sene yine onların bazı faaliyetlerine sponsor oluyoruz.
Geçtiğimiz yıl Anneler Günü dolayısıyla İzmir’den bir anneyi yılın annesi seçtik. Bu annenin doğuştan böbrek ve karaciğer hastası çocuğu vardı ve çocuğa karaciğer ve böbrek nakledilecekti. Türkiye’de ilk, dünyada ikinci kez iki organın birlikte nakledilmesi olayında anne çocuğuna karaciğerini ve böbreğini vermişti. Biz bu olayı gazetelerden okuyup televizyonlardan seyredince hemen araştırmaya girdik. Ortaya çıktı ki baba Aliağa Rafinerisinde işçi olarak çalışıyor, asgarî ücretle. Anne de evlere temizliğe gidiyor. On yaşındaki oğlu bir yatakta, kendisi bir yatakta yatıyor. Her ne kadar sosyal güvenceleri olsa bile bilinmeyen hayli masrafları vardır diye düşünerek hemen Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gittik, aileye yardımda bulunduk. Çocuğa bir laptop hediye ettik ve anneyi yılın annesi seçtik.
|