Tenkit hem kolay, hem de nefsimizin hoşuna gittiği için, ekseriyetimiz çoğu zaman bu yola baş vurur; birilerinin hata ve kusurlarını gördüğümüzde en kestirme, en ucuz olan bu yolu deneriz.
Tenkit oklarımızın hedefinde bazan yakın bir dostumuz, bazan yakın bir akrabamız, bazan da bir dâvâ arkadaşımız olur.
Bu tenkitleri bazan hiçbir ard niyet olmadan, samimiyetle, ihlâsla yapmaya çalışırız. Çoğu zaman da nefis ve şeytanımızın telkiniyle karşımızdaki insanın kusur ve hatalarını abartarak, onu rencide ederek söyler, hatta deşifre ederek teşhir ederiz.
Halbuki niyetimizde ve gayemizde o sevdiğimiz insanın kusurlarını ve yanlışlarını teşhir değil, tashih olmalıydı; başkalarına duyurma değil, yalnız kendisine söyleme olmalıydı; onu incitme değil, tamir olmalıydı; aksü’l-amel ihtimali söz konusu ise tenkit hiç olmamalıydı.
Hele bir de muhatabımız ulvî bir hizmetin mensubu olan bir dâvâ arkadaşımız ise, bu durumda çok daha müsamahakâr, çok daha toleranslı bir tavır içerisinde bulunmamız lâzım. Bu durumda bizimle aynı safta yer alan bu dostumuza ille de bir ikazda, bir uyarıda bulunmak gerekiyorsa, her türlü kırıcılıktan uzak, gayet nazik ve okşayıcı bir dil ile yumuşaklıkla söyleyebilme hünerini mutlaka göstermemiz lâzım.
Aslında çok önemli olmayan, hizmetin kudsiyetine zarar vermeyen ve her insanda bulunması kaçınılmaz olan basit hatalardan, küçük kusurlardan dolayı hizmet-i Kur’âniyede bulunan hadimleri tenkide kalkışmamalı. Tam tersine böyle kudsî bir hizmeti bu zamanda dâvâ edinmiş, himmetini, gayretini bu yola vakfetmiş hizmet erlerini devamlı tebrik, sürekli taltif ederek, şevk ve heyecanlarına katkıda bulunmalıyız.
Böyle yapmayıp, bazan huy ve meşreplerden kaynaklanan, bazan da zaaf ve mizaçlardan beslenen bazı basit hata ve kusurları serrişte ederek bu hizmetteki insanlara ha bire tenkitlerde bulunmak, maksadı aşan bir halin husûlüne sebep olur ki, zarardan başka hiçbir getirisi olamaz.
Bundandır ki hizmet-i Kur’âniyenin can damarı hükmünde bulunan “İhlâs Risâlesinin” ikinci düsturunda Bediüzzaman; “Bu hizmet-i Kur’âniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’înden gıpta damarını tahrik etmemektir” diyerek hizmet ehlini ikaz ediyor.
Bu ifadelere dikkat edilirse, Bediüzzaman, talebelerine “Bu kudsî hizmette bulunanları tenkit etmeyin” ikazını yaptıktan hemen sonra, belki de kıskançlığa ve hasede kapı aralayacak bir davranışın önünü almak açısından “Gıpta damarlarını da tahrik etmeyin” diyor. Böyle hizmetimize uygun olmayan durumlara sebebiyet vermemek için de ‘faziletfüruşluk’ mânâsına gelen, “‘Kendini faziletli göstermeye çalışma’ pozisyonlarına girmeyin” anlamında uyarıda bulunuyor Bediüzzaman.
Demek oluyor ki kudsî hizmette bulunan dâvâ arkaşlarımıza karşı üstünlük taslama anlamına gelecek veya o gibi halleri çağrıştıracak her türlü söz ve davranışlardan kaçınmak da, her hizmet ehlinin göz önünde bulundurması gereken bir husustur.
Demek ki her halükârda, başta Kur’ân hizmetini vazife bilen nur hadimleri olmak üzere, sonra dost veya akrabalık bağlarımız bulunan insanları, hatta hiç münasebetimiz veya dostluğumuz olmayan sâir insanları da şu veya bu şekilde tenkit etmekten kaçınmalıyız.
Bu meyanda kendimiz her türlü tenkide açık olmalıyız diye düşünüyorum. İnsaflı ve hak namına olmak ve dozajını da iyi ayarlamak kaydıyla dostların bize ait kusur ve hatalarımızı söylemelerine izin vermeli ve bu konudaki ikaz ve ihtarlardan adeta zevk almasına nefsimizi ikna etmeliyiz. Çünkü ancak bu şekilde, samîmî dostlardan gelen garazsız, art niyetsiz, Allah için olan tenkit, ikaz ve uyarılar sayesinde kusur ve hatalarımızı görebilir ve onlardan kurtulabilme fırsatını yakalayabiliriz. Bu sayede kendimizi hatasız, kusursuz, günahsız, çok mükemmel, çok faziletli görme handikaplarına girmekten kurtulabiliriz.
Bediüzzaman’ın “Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene—fakat hakikat olmak şartıyla—minnettar oluyoruz. ‘Allah razı olsun’ deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu—fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid’alara ve dalâlete yardım etmemek kaydıyla—kabul edip minnettar oluyoruz” beyanı, bu konuda en doğru yolu gösteriyor.
Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi, garaz, inat ve dalâlete kapı açmamak şartıyla bize yönelik tenkitlere, ikaz ve uyarılara açık olmamız gerekir.
18.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|