Günlerimizi gündemlerimiz belirler
Gündemsiz yaşamaya siz, idealsiz, hedefsiz, gayesiz yaşamak da diyebilirsiniz. Böyle bir hayat halinin, ne kişinin kendisine ne de bir başkasına taşıyabileceği hiçbir şey yoktur. Onun için günlerimizin nasıl bir içerikte olduğunu, içinde bulunduğumuz gündemler belirleyecektir.
Yani yarın neler yapmak istiyoruz, bunu yarın düşünmemek gerekiyor. Bu günden yarını planlamak ve ortaya belirli gündemler koymak, o günün daha verimli ve daha etkin yaşanmasını netice verecektir. Yoksa zuhurata tabi olmak, esen rüzgâra göre şekil almak ya da gündemli insanların gündemlerine tabi olmak bir zorunluluk olacaktır.
Denilebilir ki, sizin gündeminiz yoksa, sizin atacak manşetiniz yoksa; manşet atanlara ve gündemli olanlara tabi olmak zorundasınız.
Yılbaşı gecesi, gündem gecesi oldu
2007’nin ilk gecesiydi. Yaklaşık dört-beş yıldır görüşmediğimiz 20-25 akrabanın bulunduğu bir ev oturmasında idik. Ortamda 75 yaşlarında nine pozisyonunda bir hanımefendi olduğu gibi, 7 yaşlarında çocuklar da bulunmakta idi. Herkes ahlâkın, edebin dibe vurduğu bir saatte, televizyon seyretmekte idi. Bir taraftan da sohbetler edilmeye çalışılıyordu. Aman ne sohbet! Televizyonun karşısında allâme de olsa, kaç para eder.
Ortama katıldıktan kısa bir süre sonra, ya o ortamı terk etmem gerektiğini ya da o ortama bir gündem katmam gerektiğini düşündüm. Ve teklifimi sundum; “Kıymetli akrabalar! Biz dört beş yıldır ilk kez görüşüyoruz. Onun için birlikte geçecek zaman dilimlerimiz önemli. Ben ve eşim şu elimdeki deftere notlarını çıkardığımız bir çalışma yaptık. Bu çalışma yaklaşık üç aylık bir çabanın ürünü. Ve konu olarak da, ‘Ne iyi oldu dinlediğimiz’ diyeceğiniz türden. Müsaadeleriniz olursa, sizinle paylaşmak istiyorum” dedim.
Tabiî böyle bir ifade, karşı tarafta ‘Ne demek efendim, siz bir konu sunacaksınız ve biz dinlemeyeceğiz, hiç olur mu öyle şey’ kabilinden değerlendirmeleri beraberinde getirdi. Ve çoktaan televizyonun sesini kapattılar bile.
İki saati aşan karşılıklı soru cevaplı bir sohbet gerçekleşti. En fazla soruyu da 75 yaşındaki teyze sordu. Ve sorduğu sorular 15-20 yaşlarındaki bir kız çocuğunun sorabileceği türden idi. Biz ise onu, bizim konuşmalarımızı değerlendirme veya tasdik makamında görüyorduk. Suçlu yine bizdik, çünkü bu teyze ile biz yıllar önce de bir arada oturmuştuk. Ve pek de bir sohbet oluşmamıştı. Çünkü bizim gündemimiz yoktu. Eğer o zamanlar gündemli konuşsa idik, bu gün bu sorular belki de olmayacaktı, dedik kendi kendimize. Oturum sonrası duâlar ettiler ve neden daha önce bu konuları konuşmadıklarına hayıflandılar.
Onun için siz siz olun, gideceğiniz yere cebinizde çalışılmış notlarla gidin. Kimin ne diyeceği çok da önemli değil, zaten bir şeyler yapanlara iyi şeyler diyorlar. Çünkü faaliyet hayırdır.
Eşler birbirlerinin mülkiyetinde değil,
emanetindedir
Yine konuyla ilgili geçenlerde bir nişan merasimine dâvet edildik. Akrabalık ne de olsa. Kendi kendime dedim ki, ‘Konumun gereği sana bu ortamda söz hakkı düşebilir, biraz gündemle ilgili çalış, notlar al; söz düşerse, ‘yok efendim ben yapamam, daha önce böyle bir şey yapmadım’ demek doğru olmaz. Çünkü siz kendinize anlam yüklemeseniz bile, insanlar, toplum size bir anlam yüklüyorsa, ‘yapamam, edemem’ olmaz. Okumuşsun, yazmışsın elinden geldiğince bir şeyler yapabilmelisin.
Öyle de oldu. Haydi, ‘program senin’ dediler. Ben de, hazırlıksız gider miyim? On dakikalık bir konuşma notları çıkarmıştım. Evliliğin ehemmiyetini, evlilik hayatının inceliklerini, karşılıklı nezakat ve saygı ölçülerini Peygamberimizin hayatından örneklerle sundum. Ve ‘Bizim dinimizde eşler birbirinin mülkiyetinde değil, emanetindedir’ diye de bir çalışma meyvesi sunmuştum.
On dakikayı aşmayan bir konuşmada, aslında içinde bulunulan mekânda niyeten yapmış olduğumuz şeyin, (evlilik hazırlığı-nişan) bir ibadet hali olduğuna vurgu yapmıştım. Tabiî biraz sonra müzikli-danslı oynamaya hazırlanan dâvetlilerde bu yaklaşım biraz soğuk karşılanmıştı. Konuşmayı şöyle bitirdim: ‘Şu an bu gençlerin nişan merasimlerine, duâda bulunduğumuz için, Hz. Peygamber teşrif etmişlerdir. Bu programı sonuna kadar onun katılacağı bir muhtevayla icra edelim.’
Konuşma sonrası ihtivayla ilgili teşekkür iletenler çoğunluktaydı.
Tabiî bu temenni biraz sonra unutulmuştu. Biz de, aile olarak, merasim muhtevasında bozulma başlayınca, ‘Nişan yaş pastasını, pastanede yemeye karar verdik’ ve bir güzel kendimize ziyafet çektik. Bu ziyafet hem maddî idi, hem de günahlarını döken insanların günahlarını seyretmekten kendimizi kurtarmış olduğumuz için, manevî bir ikram idi.
Demek istediğim şey; seyirci olmak marifet değil
Sadece seyirci olan bolca şikâyet eder. Bir gündem ehli olarak, cemiyete katılmak durumundayız. Akraba, esnaf ziyaretlerini gündemli yapmalıyız. İlk kez tanışacağımız kişiye söyleyecek bir şeyler hazırlamalıyız. Hatta her gün birlikte olduğumuz insanlara söyleyecek sözümüz bitmemeli, her gün evimize bir gündemle gelmeliyiz ve müsbet manşetler atmalıyız evimizin gündemlerine.
Her güne, iyi çalışılmış gündemlerle başlamalıyız, ki bu sorumluluk hepimizin üzerindedir. Yakışan da budur.
17.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|