Sokakta bulmadıklarını her fırsatta tekrarladıkları vatanı başka kimselere bırakmadan sahiplenme hakkını kendilerinde gören bazı “en vatansever”—emekli bürokrat—vatandaşların yemin törenleri son günlerin önemli gündemlerinden biri.
MİT’in eski İstanbul bölge şefinin Kur’ân-ı Kerim, bayrak ve silâh üzerine ettikleri “kutsal devleti koruma” yeminini açıklamasından sonra, Kuvayı Milliye Derneği başkanıyla üyelerinin yemin töreni gün ışığına çıktı.
“Kuvayı Milliye affetmez, mazlumun hakkını ahirete bırakmaz” pankartlarının asılı olduğu bir salonda “Türk oğlu Türküm ben” haykırışlarıyla gerçekleşen yemin töreninde, başkanın “Bu uğurda ölmek var, öldürmek var” gibisinden konuşmalar yaptığı da.
Bir dernek temsilcisinin “Türkiye’de 13 bin 500 hain tesbit ettik, hesap soracağız” sözü ise “Ne uğrunda?” sorusunun cevabına ışık tutuyor.
Gerçi olay ortaya çıkıp kamuoyuna mal olunca ve adliye işin içine girince bu “gözü kara” tavırda, “El bastığımız silâh kuru sıkı oyuncak tabancaydı. Hainlerden söz ederken şu kadar yüz milyar dolarımızı yurt dışına kaçıranları kastettik, o paraları geri isteyeceğiz” gibi “yumuşatma” manevraları görüldü.
Ama dernek başkanı emekli albayın, “Ne varmış o yeminde? Gün gelecek, o yemini yüz binlere söyleteceğiz” diyen ve “Karşınızdaki kafa Türkiye’yi değil, dünyayı yönetmeye aday” tafrası atan iddialı tavrı sürüyor.
“Bizim düzenimizde Allah ve Gazi M. Kemal Atatürk’ten başka oyun kurucu yoktur. Önce Allah var, sonra Atatürk bizim üstümüzde” gibi, itikadî bakımdan da son derece sorunlu söylemleri de elden bırakmadan.
Aynı şeyi, derin devlet kavramına tepkisini “Tanrı’ya şirk koşmak gibi geliyor” sözüyle dile getiren MİT’çide de görmemiş miydik?
Bunlar, çete oluşumlarının bu yönüyle de nasıl bir zihniyet yapısına sahip olduklarını ele veren son derece dikkat çekici beyanlar.
İhtilâflarını kuvayı milliye ibaresinin farklı yazılış biçimleriyle; “olaylara müdahale edecek motorize birlikler kurma” fikrinin sahiplerini provokatörlükle, malî konularda “becerikli” olanları yolsuzlukla suçlayarak ya da “Bizim silâhla işimiz yok” söylemleriyle açığa vuran değişik kuvacı grupların ortak noktalarından biri Atatürk’e yaptıkları vurgu, diğeri de “hainlerden hesap sorma” ısrarcılığı.
Ve bu noktada and içip yemin etmeleri.
Bu yemin merakı, “görünen devlet”in kurumlarında da kendisini gösteriyor. Cumhurbaşkanına, milletvekillerine, memurlara, göreve başlamalarından önce “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık” yemini ettiriliyor.
Ama görünen o ki, daha derinlerde iş görenleri bunlar da kesmiyor. Öyle olmasaydı, “Evvel Allah, sonra Atatürk” deyip, ölmekten ve öldürmekten dem vuran yeminler etmeye gerek ve ihtiyaç hissederler miydi?
Söz konusu gruplar, ciddîye alınmaya dahi değmeyecek eksantrik oluşumlar olarak mı görülmeli, yoksa savurdukları tehditler ve sebebiyet verebilecekleri vahim sonuçlar dikkate alınmak suretiyle âcilen dağıtılmalı mı?
Bizim cevabımız ikinci şıktan yana...
17.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|