Yaklaşık yedi-sekiz yıl önce günlük siyasî bir gazetenin dış haberler müdürü ile Kuveyt’in önemi üzerine konuşmuştuk. Hiç unutmam, bana “Kuveyt bizim için Afrika’daki Gine gibidir...” demişti. Önemli bir mevkide bulunan bu genç müdürün, ileriyi görüp tahlil edememesine çok şaşırmıştım. Ben de, “Müdür bey! Saddam başta olduğu ve Kuveyt dünya petrol rezervlerinin yüzde onunu elinde bulundurduğu müddetçe önemini yitirmeyecektir. Sonra Gine neresi, Kuveyt neresi? Bir düşünün!” demiştim.
Tahlilimde yanılmamıştım. Çok geçmemiş, Bush idaresi Kuzey Kore, Afganistan ve Irak’ı “Şeytan Üçgeni” olarak ilân etmiş ve bu ülkeleri dize getirmeyi kendine ahd edindiğini açıklamıştı. Bugün Afganistan’a neler olduğu malûm. Kuzey Kore ise, paraya boğularak kandırılmak isteniyor. Irak’a gelince, sizin de izlemiş olduğunuz gibi, durum vahim. Buraya kadar anlaşıldı, ama “Kuveyt’in bu konuyla ve bizimle alâkası ne?” diye sorabilirsiniz. Cevabımız: Alâkası hem siyasî, hem askerî, hem de ekonomik olarak çok büyük. Ne var ki; bu yazımızda özellikle ekonomik olarak önemine değinmek istiyorum.
Malûmunuz, Amerika’nın üzerinde yıllarca çalışarak hazırladığı “Yeni Ortadoğu” denilen stratejik bir planı var. Irak bu planın uygulanmaya konulduğu ilk Ortadoğu ülkesi. Kuveyt ise, Irak’a 240 km uzunluğunda sınırı olan bir komşu.
Bilindiği gibi, Irak 1990 yılında Kuveyt’i işgal etmişti. Yedi ay süren bu işgâl Amerika ve müttefiklerinin Irak’a karşı girişmiş olduğu savaş sonrasında sona ermiş ve Saddam Hüseyin askerlerini Kuveyt’ten çekmişti. Ancak Saddam rejimi Kuveytliler için bir kâbus kaynağı olmaya devam ediyordu. Kuveyt bağımsız bir devlet olduğu halde, sürekli işgâl edilme endişesi içinde yaşıyordu. Bu endişe ülke ekonomisine de yansımaktaydı. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi diğer haliç ülkeleri, gerek yerli işadamlarının, gerekse yabancı yatırımcıların girişimleriyle ticaret ve medya sahasında söz sahibi olmaya doğru ilerlemekte idiler. Kuveytli yatırımcılar ise, büyük yatırımlarını daha çok Kuveyt dışında yapmaktaydılar. Petrol gelirlerinin iç piyasalara yansıyamaması Kuveyt’in büyümesine engel teşkil ediyordu.
Kuveytliler, kendilerini psikolojik baskı altında tutan Saddam rejiminin yıkılmasını can-ı gönülden arzuluyorlardı. Amerikan askerlerinin Irak’a girmesi için sınırlarını açmaları, işte bu psikolojik baskıdan kurtulmak istemeleri yüzündendi. Bu kararları uzun vadede Kuveyt’e politik olarak ne kazandırır, ne kaybettirir, şimdiden tahmin etmek çok zor olsa da, Saddam sonrasında Irak’ta giderek artan Şiî nüfusundan Kuveyt’in rahatsız olduğu ortadadır. Bu nüfuzun ileride Kuveyt’e intikal etmesi ve anayasal monarşi ile idare edilen ülkede siyasal istikrarsızlık sebebi olabilme ihtimali göz önünde tutulmaktadır.
Siyasî endişelere rağmen, Saddam sonrası Kuveyt iç piyasalarında canlanma olduğu bir gerçek. Bunun delili, son iki–üç yılda Kuveyt’te hızla ilerleyen inşaat sektörüdür. Eski binalar yıkılıyor, yerine yenileri yapılıyor. Büyük alış veriş merkezleri, yeni hastahaneler, özel ünüversiteler ve okullar hızla inşâ ediliyor. Yollar genişletilip yeni yol projeleri için ihaleler düzenleniyor. Bunun ana sebeplerinden biri kuşkusuz yabancı nüfus oranında görülen artıştır. İstatistikler son iki yılda yabancı nüfus oranında dörtyüz bin gibi bir artış olduğunu bildiriyor.
Bu durumun bizimle alâkasına gelecek olursak; son okuduğum haberlere göre, Türk yatırımcıları Kuzey Irak’ı yeniden inşâ ediyorlarmış. Türk yatırımcıları Kuveyt inşaat sahasında da kendilerini gösterebilirler. Son yıllarda biraz kıpırdanma olsa da Kuveyt piyasasında yeteri kadar kendimizi gösteremediğimize inanıyorum. Doğrusu bazı gıda firmalarımızın ve bunun yanında önemli tekstil markalarımızın ve ana caddelerin köşelerine ve belediye otobüslerine kadar ilânları asılan diğer firmalarımızı görünce gurur duyuyoruz ve daha fazlasını yapabileceğimize inanıyoruz. Ayrıca, Kuveyt’in Irak piyasalarına girebileceğimiz alternatif bir kapı olduğunu da vurgulamak istiyoruz.
14.04.2007
E-Posta:
|