Demokratik düşünceye sahip olan insanlar, artık insanları dürüst olanlar ve dürüst olmayanlar diye ikiye ayırmak gerektiğini ifade etmektedirler. Son zamanlarda bununla ilgili çokça yayınlara rastlayabilmek mümkündür. Yani artık insanları şucu, bucu diye sınıflara ayırmak yerine dürüstlüklerine göre ayırmanın daha doğru olacağı sıkça dile getirilmektedir.
İnsanları dürüstlüklerine göre birbirinden ayırma düşüncesi bana da oldukça yerinde bir yaklaşım olarak göründü. Gerçekten içi-dışı bir olma, herkese karşı iyi bir yaklaşım içinde olma, iki yüzlülük yapmama, kendisi için istediğini başkaları için de isteme, kendisine yapılmasını istemediği bir harekete başkalarının maruz kalmasını hoş görmeme gibi yaklaşımları içinde barındıran dürüstlük kavramının bu zamanda insanlar için çok büyük önemi bulunmaktadır.
Dürüstlük neredeyse insan yaratılışının özünde bulunan bir kavramdır. Tamamen insânî olan yaklaşımlarla ifade edebileceğimiz dürüstlük kavramına hayatında önem veren insanlardan zararlı davranışların meydana gelmesi mümkün görülmemektedir. Çünkü dürüstlük aynı zamanda vicdan sahibi olma, vicdanın sesine kulak verme gibi insanî durumların bir neticesidir. Şüphesiz dürüstlüğün kaynaklarından en önemlisi, inançla beslenen vicdandır. Bununla birlikte, inanç problemi olan insanların da dürüst olabileceğini söylemek gerekir.
Özellikle maddî menfaatlerin insanları çeşitli vartalara sürüklediği zamanımızda dürüstlük kavramına ve bu kavramın insan hayatında etkili olmasına oldukça fazla ihtiyacımız bulunmaktadır. Dürüst olmayan insanlar bile dürüstçe yapılmış davranışlara daha çok ilgi duymakta ve insanların kendilerine karşı önyargısız ve dürüst olmasını istemektedir. Böyle olunca, elbette dürüstlüğü insan hayatı için önemli gören insanlar dürüstlüğün toplumda revacı için elinden geleni yapacaktır. Ama bunun için, öncelikle dürüstlüğü yaşamak ve kendine şiar edinmek gerekmektedir.
İnsanların kendisine karşı dürüst olmasını hemen her insan istemektedir. Bizler de hayatımızda daha çok dürüst insanların karşımıza çıkmasını istemekte, kendisiyle toplumsal münasebetlerde bulunduğumuz bütün insanların dürüst olmasını arzu etmekteyiz. Dürüstlüğün bir toplumun hayat kaynağı gibi önemli bir ehemmiyete sahip olduğunu kabul etmeyen bir insana rastlayabilmek mümkün değildir.
Dürüstlüğün kavram olarak herkesçe benimsenmesi hadisesi, bizlerin dürüstlükle de imtihan olduğumuzu göstermektedir. Biliyoruz ki, bizleri insan olarak yaratıp, mükemmel duygularla teçhiz eden Rabbimiz, bizlerden güzel duygu ve davranışlarımızı hayatımızda göstermemizi istemektedir.
Öyle ki, hayatımıza geçirdiğimiz takdirde onunla imtihanı kazanacağımız bütün güzel duygu ve davranışların bütün insanlarca benimsenmesi ve güzel görülmesi, aslında bütün dürüstçe davranışların insanlığın vazgeçemeyeceği ortak davranışları olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Dürüstlüğün sadece dünya hayatına bakan yönüyle de yetinmemek önemli bir meseledir. Bu dünya hanına misafir olarak gönderildiğini ve kendisini bu geçici hayata insan olarak gönderen bir Kâinat Sultanının var olduğunu anlayan insanların en büyük dürüstlük imtihanı iman cihetiyle cereyan etmektedir. Bu dürüstlük insana ebedî bir saadeti kazandırmaktadır. Bu duruma göre asıl dürüstlük, emin olabilmek, emaneti sahibine eksiksiz teslim edebilmektir. Kendi kendimizi yaratmadığımızı biliyoruz. Bir insan olarak mükemmel yaratılmamıza rağmen bu yaratılışta hiç müdahalemizin olmadığını da gayet iyi bilmekteyiz. O zaman aciz ve fakir bir mahlûk olduğumuzu düşünerek, bu dünyaya gönderilmemizin bir maksadı olduğunu idrak etmemiz gerekmektedir.
Hâsılı, insanlara karşı dürüst olmak geçici dünya hayatımızın huzurla devamı için önemli olmakla birlikte, aslında asıl dürüstlük yaratıcımız olan Rabbimize karşı kulluk vazifelerimizi yerine getirmemizdir. Bir kul hassasiyetiyle yaşadığımız zaman dürüstlüğün önemli bir ayağını tamamlamış olacağız ki, dünya hayatımızda yaşayacağımız dürüstlüğün kaynağı da buradadır.
20.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|