Aynı adı taşıdığı Cumhuriyetle yaşıt gazetenin köşe yazılarından birinde yayınlanan şu cümle, aslında çok şey anlatıyor:
“Genelkurmay Genel Sekreterliği, Anıtkabir Müzesinde Atatürk ilkelerinin anlatıldığı İngilizce metne, unutulan laiklik ilkesinin de ekleneceğini bildirdi.” (D. Som, 11.2.07)
Üzerine onca gürültü koparılan ve adeta “rejim savaşları” çıkarılmak istenen bir kavramın, sembolik açıdan son derece stratejik bir mekânda başına gelen bu durum, ayrıca yorum yapmaya hacet bırakmayacak kadar açık, net, ibretli ve çok düşündürücü.
Demek ki bu işler baskı ve dayatmalarla, “Bu böyle olacak, başka yolu yok” diye kestirip atmalarla olmuyor. Hazmedilmeyen, özümsenmeyen, içselleştirilmeyen kavramların başına beklenmedik yer ve zamanlarda hiç umulmadık işler gelebiliyor.
Vaktiyle Anıtkabir’de 10 Kasım törenleri yapılırken bir meczubun protokol önündeki gösterisi veya Cemaleddin Kaplan grubunun uçakla Anıtkabir’e saldırı düzenleyeceği iddiası, bazılarını hop oturtup hop kaldırmıştı.
Bu aleni provokasyonlara karşı medya da kullanılarak devletin emniyet ve adliye teşkilâtı harekete geçirilip seferber edilmiş; sorumlu olarak gösterilenlerin de şiddetle üzerine gidilmişti.
Peki, laiklik gibi “yaşamsal” sayılan bir kavramın, Anıtkabir gibi kritik bir mekânda sergilenen metinlerden birinde “unutulmuş” olmasının nasıl bir açıklaması olabilir?
En küçük detayları bile atlamamaya özen gösteren son derece titiz bir düzen ve disiplinin geçerli olduğu, en sıradan bir kural ihlâline dahi müsamaha gösterilmeyen bir yerde, laiklik gibi “rejimin temel taşı” addedilen bir kavramın “unutulması” olacak şey mi? Bundan daha büyük skandal olur mu?
Anlaşılan o ki, skandalın büyüklüğü, hadiseyi kimseye duyurmamak suretiyle gizlenip örtbas edilmeye ve geçiştirilmeye çalışılıyor. Ve düzeltileceği mesajına da, okunmayan gazetelerin dip köşelerinde yer veriliyor.
Oysa böyle bir “unutkanlık” söz gelişi Millî Eğitimin ders kitaplarında, herhangi bir bakanlığın resmî yayınında ya da hükümete bağlı kurumlardan birinin bülteninde vâki olsaydı birileri yeri göğü ayağa kaldırırlardı.
Olay “affedilmez bir cürüm” olarak nitelenir; güdümlü televizyonların anahaber bültenlerinde ve gazetelerin birinci sayfalarında bir numaralı gündem maddesi olarak yer alır; bir suçlama ve karalama kampanyası halinde günlerce işlenip takip edilir; sorumlu aranır ve hadiseyle hiç alâkası olmadığı halde sorumlu tutulanların, analarından emdikleri süt fitil fitil burunlarından getirilirdi.
Ama söz konusu “unutkanlık” Anıtkabir gibi “dokunulmaz” bir mekânda, buranın sorumlularınca sergilendiğinde durum değişiyor, iş sessizce geçiştirilmeye çalışılıyor.
İşte Türkiye’de sistem böyle işliyor.
Olayın en ilginç yönü, laikçiliğin kalesi, hattâ bazılarına göre “mabed”i sayılan bir yerde böyle bir “unutkanlığın” vâki olması. “Sakınılan göze çöp batar” deyip geçelim mi, yoksa işin içinde daha derin mesajlar mı arayalım?
20.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|