Malûm, çocuk yurtlarında; tek kelimeyle ifade edilmek gerekirse büyük bir ‘dram’ yaşanıyor. Bazı yurtlarda ‘görevli’ler çocukları dövüyor, bazı yurtlarda ise çocuklar kendi aralarında birbirlerini istismar ediyor.
Kamuoyuna yansıyan ve her defasında infiale sebep olan bu hadiselere çare arayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri, İstanbul’daki yetiştirme yurtları başta olmak üzere konuyla ilgili bir rapor hazırlıyormuş.
Hazırladığı raporla ilgili bilgi veren komisyon üyesi Abdurrahman Anik, ‘olması gerekenler’ listesine “din duygularının eksikliği”ni de ilâve etmiş. Tabiî ki listede başka eksikler de var, ama işin içinde ‘din, diyanet’ geçince bazıları hemen rahatsız olmuş!
Sabah’ın haberine göre, (18 Şubat 2007) Anik şu noktaların altını çizmiş:
*Psikolog ve doktorlar ücretler nedeniyle yurtlarda çalışmak istemiyor. Bu sıkıntının giderilmesi lâzım. *Gönüllü annelerin sayısı arttırılmalı. *Diyanet’in çocuklarla ilgili yayınları var. Bunlar kütüphaneye konulmalı. *Çocukların formasyonundan anlayan ilâhiyatçılar, çocuklara din eğitimi vermeli. Çocuklara bu suçların ahirette cezasız kalmayacağı öğretilmeli. *Bizler, klasikleri okuduk. Tolstoy’u, Ömer Seyfettin’i okuduk. Yurt kütüphanelerinde klasik eserler yok.”
“Çare” olarak sunulan bu tekliflerden rahatsız olmak ‘iyi niyet’le izah edilebilir mi? ‘Uzman ilahiyatçılar’ın çocuklara ‘din eğitimi’ vermesinin ne zararı olabilir? (Gerçi, yakın bir zaman önce, çocuk esirgeme yurtlarında çocuklara namaz kıldırıldığını belirtip, bunu bir suçmuş gibi Meclise taşıyan CHP’liler de çıkmıştı.)
Şimdiye kadar onlarca yol denendi ve hiç biri çare olmadı. Olsaydı, yurtlar bugünkü duruma gelmezdi. O halde, ‘akıl için yol bir’in tercih edilmesine niçin itiraz ediliyor?
Lütfen, doğruları dile getirenleri ‘onbirinci köy’e kovmaya kalkmayalım!
*
Tekstil sektörünün ayıbı
“Türbanlı modacı” olarak tanıtılan Rabia Yalçın, haklı bir şikâyetini gündeme taşımış. Tekstil firmalarının ‘tesettürlü giyim’ üretmemesini değerlendiren Yalçın şöyle demiş: “Bunları sektörün ayıbı olarak görüyorum. Bugün alış veriş merkezlerine gidin. Türbanlıyla türbansızın oranı yarı yarıyadır. Ama sektör böyle bir üretime girmiyor. Bırakın eteği, bileğe kadar buluz bile üretmiyor.” (Hürriyet, Cumartesi eki, 17 Şubat 2007)
Bakalım sektör temsilcileri bu ithamı nasıl cevaplandıracak?
*
TV seyretmeyen mucit
1956 yılında televizyon ‘uzaktan kumanda’sını icad eden Eugene Polley, 93 yaşında ölmüş. Polley, ölmeden önce verdiği son röportajında bu icadına rağmen televizyon seyretmeyi sevmediğini, bunun yerine gazete okumayı tercih ettiğini açıklamış. (Vatan, 18 Şubat 2007)
Mucit Polley’in elbet bir bildiği vardı...
*
Anne olmanın farkı
“Çocuğumla gerçek anlamda kadın oldum ben, insan oldum ben. Anne olmak benim için müthiş bir zenginlik, müthiş bir deneyim, kim de düşünürse düşünsün.” (Ayşe Arman, Hürriyet Cumartesi eki, 17 Şubat 2007)
19.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|