Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Kış günü Şubat'ta

Geçtiğimiz yaz mevsiminde doğru-dürüst ısınamamıştık. Öyle ki; Temmuz ayında bile neredeyse üşür olmuştuk. Ve o zaman Yeni Asya’da “Yaz günü Temmuz’da” diye bir yazı yazarak hissiyatımızı ifade etmiştik.

Evet, biz o hallerin yaz mevsiminde öyle olacağını zannettik. Ne bilelim ki; kış mevsiminde de havaların normal seyrinin rağmına olarak ılık geçeceğini. Yani kış günü Şubat’ta, yaz günü yaşayacağımızı nereden bilebilirdik? Gerçi fakir-fukara için bir bakıma iyi, ama ya böyle devam eder de kuraklık olursa ne olacak? Hele hele barajların esas kaynağını teşkil eden kar kâfi miktarda yağmazsa halimiz ne olur? Bu yağmursuzluğun, rahmet yağmamasının neticesi nice olur? Elbette rahmet-i İlahiyi celbedecek hallerden uzaklaştığımız için Rabbimiz bizi ikaz ediyor. Yani bir cihette bu da bir İlâhî ikazdır! İnşaallah rahmet-i İlâhî bizden fazla uzaklaşmaz ve de gazab-ı İlâhîyi celbedecek hallerden de biz bir an evvel uzaklaşırız da kâinatta tecelli eden tabiat hadiseleri normal seyrine girer.

Risale-i Nur derslerinde Üstad Hazretleri; her bahar mevsiminde çeşitli yiyeceklerin adeta bir vagonla gelmesi gibi yenilendiğini anlattığı derslerini okurken, “Yani şu etrafa bir bakalım. Kurumuş ağaçlardan, donmuş topraktan bize önümüzdeki baharda nimetler bahşeden Cenab-ı Hak ne oldu ki bu sene yollamadı rızıkları. Biz o zaman ne yaparız? Bizim vaziyetimiz ne olur?” diye sorardık. Gerçekten Rabbimizin emirlerine uymazsak, iyi hallerle karşılaşmayabiliriz. Bu kış günündeki yağmursuzluk, karsızlık iyiye alamet değil.

Tabiî bu arada Üstadımızın yaşadığı bazı hadiseler neticesinde; daha doğrusu ceberut zalimlerin ona yaptığı hainane muameleler neticesi olan bir kuraklık zamanında bakın neler söylüyor: [“Risale-i Nurun vâsıta-i neşri olan üstadımızın câmii, Barla’da seddedildi. Risale-i Nuru yazacak hâriçteki talebelerinin yanına gelmeleri men’ edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyâc-ı şedid oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultandan itibaren, bir daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak dua ediyordu. Sonra dedi ki: ‘Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmiyor. Öyle ise, mâdem Kur’ân’ın itabı var. “Yâsîn” Sûresini şefaatçı yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz...’ Üstadımız Muhacir Ahmed Efendi’ye dedi ki, ‘Sen kırk bir Yâsîn-i Şerîf oku.’ Muhacir Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde Üstadımız daima itimad ettiği bir hâtırasına binâen Muhacir Hafız Ahmed Efendiye söyledi ki, ‘Yâsînler tılsımı açtı, yağmur gelecek.’ Aynı gecede evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki, üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmet Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul Şem’î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler. İşte bu hâdise, kat’iyyen delâlet ediyor ki; o yağmur, hizmet-i Kur’ân’la münasebettardı. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var ki; Sûre-i Yâsîn anahtar ve şefaatçı oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı.” ]

Üstad Hazretlerinin enteresan bir şekilde, Barla lahikasında ifade ettiği bu kırk bir Yasin-i Şerif okuma işi de; inşallah kuraklık ve yağmursuzlukla kilitlenen yerlerde bir anahtar hükmüne olarak yağmur bereketine sebep olur.

Osman ZENGİN

19.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004