Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Namazsız bir hayat yoktur



Namaz ibadeti biz insanlar için Allah’ın büyük bir nimetidir. İmandan sonra en büyük hakikat olan namazı kılmakla, insan dünyaya gönderilişinin gerçek sebebine vakıf olabilir. Bu sebeple ümmeti olmakla en büyük şeref ve nimete mazhar olduğumuz Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm) ilk âyetin nâzil olmasından kısa bir süre sonra, Cebrail (as) vasıtasıyla namazın nasıl kılınacağı öğretilmiştir. Namazda okunması gereken Fatiha Sûresi de bir bütün olarak nazil olmuş ve bu sûrenin her rekâtta okunması gereği Resûlullah’a bildirilmiştir.

Günde beş vakit Allah’ın huzuruna çıkmak, acizlik, fakirlik penceresinden Rabbü’l-Âlemin’in sonsuz kudretini ve zenginliğini hatırlayabilmek ve ona kulluğun en samimisini sunabilmek, bir insan için ulaşılabilecek büyük bir makamdır.

Dünyanın karmakarışık olaylarının ruhumuzu daralttığı anlarda, onu teskin edecek, onu ferahlandıracak tek mercî İlâhî huzurdur. Namaz gibi insanı insan eden bir ibadet olmasaydı, insanlığın gerçek mahiyeti anlaşılmazdı. Bu sebeple imandan sonra en büyük hakikat namaz ibadetidir insanlar, hususan inananlar için.

İman etmek... Kâinatın Yaratıcısını bilmek, tanımak, varlığına ve birliğine bütün zerrâtımızla inanmak, insanın insan olması için başta gelen bir vazifesidir. Bu imanı anlamlı hale getirmek, onu taçlandırmak da ancak namaz gibi bir ibadetle mümkün olabilir. Bu sebepledir ki namaz mü’minlere günde beş vakit farz kılınmıştır.

Dünyanın hiçbir işi, hiçbir meşguliyeti namazın önüne geçebilecek kadar ehemmiyetli değildir. Namazın isteğe bağlı olarak kılınmaması, kazaya bırakılması hiçbir şartta mazur görülmemiştir. Bu sebeple biz Müslümanlar için namazın kılınması, onu en güzel bir şekilde edâ etmek için gayret sarf edilmesi hayatımızın en büyük meşguliyeti olmalıdır.

Yaratılış gereği, imtihan halinde oluşumuzdan dolayı, bizlerin, hiçbir dünyevî şey düşünmeden namaz kılabilmesi mümkün görülmemektedir. Zira biliyoruz ki, Allah’ın Resûlünden (asm) sonra namazda en büyük huşuyu yakalayabilen Hz. Ali (ra) bile, namazı dünyevî hiçbir şey düşünmeden kılabilme imkânına kavuşamamıştır.

Namaz kılarken aklımıza bazı dünyevî meselelerin gelmesi, şeytanın zihnimize vesvese vermesi, imtihanda oluşumuzun bir nev'î gereğidir. Bu sebeple namazı gereğince huşu ile kılamıyorum, diye namazı bırakmak doğru değildir.

Bize düşen, namaz kılmayı vazgeçilmesi mümkün olmayan bir ibadet olarak görmek ve olabildiğince en iyi bir ruh haliyle kılabilmektir. Mümkün olduğu kadar dünyevî meseleleri aklımıza getirmeden ve Rabbimizin huzurunda olduğumuzu düşünerek namaz kılmak şüphesiz en güzelidir.

Namazın dosdoğru kılınması veya kılınmamasına sebep olan ana âmil şüphesiz dünya ile olan alâkamızdır. Eğer dünyaya hırsla yapışmışsak, eğer bizi aşan hadiselere fazla zamanımızı ayırıyorsak, eğer zalimlerin propagandalarına ve oyunlarına âlet olma durumunda kalabiliyorsak, şüphesiz namazlarımızda huşuyu yakalayabilmemiz oldukça zor olacaktır.

Kesben dünyaya yönelme durumunda olsak bile kalbimizi ona bağlamıyorsak, dünyevî makam, mevkîleri yakaladığımız halde kalben fazlasıyla önemsemiyorsak, ölümün her insan için mutlak bir son olacağını unutmuyorsak ve en önemlisi her an Allah’ın ve meleklerinin murakebesi altında olduğumuzu düşünürsek, bu durumda olabildiğince en güzel bir haletle namazlarımızı eda etme imkânımız olacaktır.

Namazın, bu geçici dünya hanında imtihanı kazanıp kazanmamanın önemli bir vasıtası olduğunu hiç unutmamamız gerekir. Ebedî hayatı kazanmanın, ebedî saadete nâil olmanın yolu samimiyetle ve ihlâsla kılınan namazdan geçer. Hiçbir kalb temizliği, namaz sorumluluğunu insanın üstünden kaldırmaz. Bu dünyadaki hiçbir manevî mertebe namazı ihmal etmeyi gerektirmez. Manevî mertebeler yükseldikçe namaza karşı olan ilgi ve alâka daha da artmakta ve namazla İlâhî huzurda olmanın en güzel haletleri yaşanabilmektedir.

Ebedî saadeti yakalamanın en önemli şartlarından olan namazın, dünya hayatımıza kazandırdığı güzellikleri ise saymakla bitiremeyiz. Gerçekten akıllı isek, namaz kılmak için feda edemeyeceğimiz hiçbir dünyevî değer olmamalıdır.

19.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.02.2007) - Dinden geçinmek

  (12.02.2007) - Huzura dinamit

  (06.02.2007) - ‘Ninovalı Kardeş’in duâsı

  (05.02.2007) - Hüznü hazineye çevirmek

  (30.01.2007) - Zalimlerin oyunları bizi şaşırtmasın

  (29.01.2007) - Dostların vefatı ve hatıralarımız

  (23.01.2007) - İçimizdeki tabular

  (22.01.2007) - Adalet yoksa

  (16.01.2007) - İçimizdeki israf canavarı

  (15.01.2007) - Güzellikleri paylaşabilmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004