Konuşmak, biz insanlar için büyük bir nimettir. Özene bezene seçtiğimiz kelimelerle, kalbleri en güzel bir şekilde fethedebilecek cümlelerle karşımızdaki insanlara çok güzel şeyler anlatabilme imkânımız vardır. Yeter ki dağarcığımızda bir şeyler bulunsun. Yeter ki hayatımızı inandığımız değerlerle süslendirebilelim ve inancımızdan aldığımız huzuru başka insanlarla paylaşma gereğine inanalım.
Uğruna çaba göstermemiz gereken bir inancımız varsa ve biz inancımızın mesajlarına tam güveniyorsak, düşüncelerimizi başkalarına aktarmaktan kesinlikle çekinmememiz gerekir. Bu durum aynı zamanda bizim için bir görevdir. Zira güzelliğine ve hak oluşuna inandığımız, insanlara huzur getireceğine iman ettiğimiz inancımızı başkalarına anlatıp, hemcinslerimizi de zamanın karanlıklarından ve insanlığa yakışmayan, insanı hayvanlardan bile aşağı derekelere düşüren yaklaşımlardan kurtarmaya çalışmamız gerekir.
İnancı konusunda tereddüdü olmayan insanlar, olabildiğince insanlarla diyalog kurup onlarla sohbet kurma imkânını elde etmek isterler. Çünkü onlar inançlarından ve dolayısıyla kendilerinden emindirler. Konuşmakla ve görüş alışverişinde bulunmakla bir şey kaybetmeyeceklerini bilmektedirler.
İnsanlarla diyalog içinde olmanın inançlı insanlar için çok avantajları bulunmaktadır. İnanan insanlar diyalog ortamlarında konuşmalarıyla anlatamadıkları inançlarının güzelliklerini, yaşayarak beden diliyle de çevresindeki insanlara ifade etme imkânına sahiptirler. Bu durum kimsenin engelleyemeyeceği bir anlatım tarzıdır.
Olabildiğince insanlarla barış içinde yaşamanın, insanlığın huzur ve sükûnu açısından büyük yararlar ihtiva ettiğini, Peygamber Efendimizin (asm) gayr-i müslimlerle yaptığı antlaşmalardan anlayabiliriz. O, silâh zoruyla değil, konuşarak dinini yaymaya çalışmıştır. Yüce Peygamber öncelikle Medine’deki Yahudilerle barış içinde yaşamak istemiştir. Buradaki diyalogları bozan ve anlaşmalara ihanet edenler her zaman müşrikler ve Yahudiler olmuşlardır.
Resûlullah’ın (asm) Hudeybiye’de müşriklerle yaptığı anlaşma da, İslâm’ın barış ortamlarında daha fazla yayıldığını göstermektedir. Rehber-i Ekmel olan Resûl-i Kibriya bütün davranışlarıyla insanların gönlüne hitap etmiş, zorlamanın İslâm’da var olduğunu gösteren hiçbir davranışın içine girmemiştir. O zaman biz Müslümanlar neden diğer inanç sahipleriyle iletişim kurmaktan korkalım ki?
Peşinen, başka dinlere ve inançlara mensup olan insanlarla diyaloğa karşı olan ve diğerleri ile hep düşmanlık duyguları içinde ilişkilerini devam ettirmek isteyen Müslümanların Peygamber-i Zişanın hayatlarını iyi bir şekilde okumaları gerekir. O yüce Önderin hadislerini iyi tetkik etmeleri gerekir. Böyle yaptıkları takdirde göreceklerdir ki, inancına sımsıkı sarılı olan ve dininin bütün mesajlarını zerrelerine kabul ettirmiş olan Müslümanlar, başka inançlardan olan insanlarla iyi ilişkiler içinde olmaktan her zaman kazançlı çıkacaklardır.
Dininin hükümlerine yabancı olan veya inancının mesajlarıyla başkalarının akıl ve kalbine hitap edemeyen insanlar elbette kendilerinden emin olamazlar ve her zaman insanlarla görüş alış verişinden kaçınırlar. Böyle insanlar körü körüne inanmışlardır. Böyle insanlar akıllarını kullanmaya başladıkları zaman inanç dünyalarında değişikliklere gitmek zorunda kalacaklardır.
Biz Müslümanlar olarak, inancımızı diğer insanlara anlatmanın ne kadar büyük ehemmiyet arz ettiğini bilmemiz gerekmektedir. Zira inandığımız değerler cihanşümuldur. Yeryüzündeki bütün insanların İslâm inancına şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Kendi duygularımızla hareket edip İslâmın yüce ahlâkî değerlerini diğer inançlardan olan insanlara iyi bir şekilde aktarabilecek zeminler ihdas etmezsek, büyük bir vebal yüklenmiş olacağız. İslâm’ın yüce hakikatlerine perde olmak ve onları ihtiyacı olan insanlara güzel bir şekilde aktarmamak tüylerimizi diken diken etmelidir.
Halis duygularla değil de, siyasî tarafgirliklerle meselelere yaklaşan insanlara âlet olursak bizlere çok yazık olacaktır. Maddî menfaatlerin olduğu yerde ihlâs ve samimiyetin olmayacağını da unutmamamız gerekir. Hâsılı, Hakta sebat etmeli ve yanlışlardan ise tez elden dönme iradesini gösterebilmeliyiz.
15.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|