1947’li yıllarda İstanbul Maçka’da askerdi. Erzincanlı ve babası büyük bir âlim olan Geyveli asker arkadaşı ahirzaman hadiselerinden, dinsizlik ve ahlâksızlığın yaygınlaşmasından ve onlarla mücadeleden bahsediyorlardı. Çok hoşuna gitmişti duydukları. “Ne hoş şeyler bunlar” demekten kendini alamadı. Arkadaşları “Dinliyorsun da onun için” dediler. Kendi kendine, “O günlere yetişecek olursam hak ve hakikat cephesinde, o hizmet komutanının yanıbaşında yer alacak; kılıç sallayacaksa kılıç sallayacak, ne yapacaksa onu yapacağım” diye ant içmişti.
Kıyamet alâmetlerinin yaşanmaya başladığı o günlerde (1952) dinsizlik ve ahlâksızlıkla mücadele eden, ruh ve kalplere nüfuz eden eserleriyle yüz binlerin gönlünde taht kuran Üstad Bediüzzaman Hazretleri İstanbul Sirkeci’de Akşehir Palas Otelinde kaldığında canhıraş bir gayretle onu ziyaret etmek için otele koşmuş, görüşüp elini öpememiş, ama “Ziyaretin kabul edildi” haberini alınca rahatlamıştı.
1953’te Isparta’da iken Risâle-i Nur’u tanımış, fakat sonra başka dallara konmuş 10-15 kişiyle Üstadın ziyaretine gidiyor, fakat Üstad ziyaretçi kabul etmiyor” diye cevap geliyor. Fakat o pes etmiyor, Üstadla görüşmek için can atıyor, “Kapıdan kovulsam pencereden girerim” diyor ve onunla görüşebilmenin yollarını arıyor.
Acaba Üstad kimleri huzuruna kabul etmektedir? Üstadın sadık talebelerinden Mustafa Ezener’e durumu anlatır. “Ne yapayım da Üstadı ziyaret edebileyim?” der. Bir gazetede Afyon Mahkemesinin beraat kararını yazdırtmasını söyler. O da memleketi Antalya’da İleri Gazetesinin sahibi Subhi Türel’i bulur, “Adnan Menderes’e Açık Teşekkür” başlığı altında Afyon Mahkemesinin beraat kararını yazıp yayınlaması için verir. O da yayınlar. Sonra da Süleyman isimli bir gence gidiş-geliş parasını vererek beraat kararının yayınlandığı 5-6 nüsha gazeteyi Üstada gönderir. Üstad bundan o kadar memnun olur ki Mustafa Ezener’e Antalyalılara ziyareti için izin verdiğini söyler.
Cana minnet bilir bu hizmet eri müjdeyi. “İyi ki kovulmuşum. Demek kovulmak da bir rahmetmiş. Hizmete vesile oldu” der.
Artık meramına ermiştir. Üstadı birçok kereler ziyaret eder. Birgün hizmetlerle ilgili bir mektup yazıp altına “En küçük talebeniz” diye isim ve imzasını atar. Başka bir gün de ziyaretinde diğer talebeleriyle oturup sohbet ederlerken, Üstadın kendisine bakarak, “Bu benim Ceylan’ım” diye hitabına mazhar olur. Mutluluktan uçar âdetâ. Ramazan ayının son günlerine doğru ziyaretine gittiğinde derse katılmış, sırayla okunurken kendisine sıra gelince ağlamaktan bir türlü okuyamamıştı. “Üstadım o Ramazan ayında vefat etti” diyor.
Hatıralarını aktardığımız bu hizmet gönüllüsü geçen Cuma günü İshak Okutan ve Nejat Eren dostlarımızla Antalya’da ziyaretlerine gittiğimiz Üstadın talebelerinden Recep Uras Ağabey.
19.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|