Devletlerin temel taşı olan adalet bir yerde yoksa, oranın geleceği mutlaka karanlık olur. Adaleti çökmüş bir devletin geleceğinden bahsedilemez, böyle bir ülke payidar olamaz. Özellikle devletlerde adalet, var olmanın en önemli sebepleri arasında yerini almaktadır.
Vatandaşlarına, değişik etkiler altında kalarak eşit bir şekilde adalet dağıtmayan hukuk adamlarına şüphesiz en lâyık şey zillettir ve lânettir. Hak ve hukuk insanlar için en vazgeçilmez değerdir. Hiç kimse gerçekten hak ve hukuk dağıtan mahkemelerde imtiyaz sahibi olamaz. Burada bütün insanlar eşit haklara sahiptir.
Bir devlet başkanı ile sıradan bir vatandaş mahkemede aynı haklara sahip olmalıdır. Nitekim bu durumun bilhassa İslâm tarihinde, sıkça ifade ettiğimiz gibi, çok açık örnekleri vardır. Ümmeti olmakla şereflendiğimiz İslâm Peygamberi Muhammed (a.s.m) bu konuda biz insanlara en büyük bir örnektir. O en ince detaylarına kadar hak ve hukuka riayet etmiştir.
Mübarek sırtını açarak “Kimin sırtına vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun, zira ben üzerimdeki bir hakla Rabbimin huzuruna çıkmak istemiyorum” diyen ve sadece insanların değil, var olan bütün canlıların hakkına riayet eden Yüce Peygamber, adalet konusunda insanlığa büyük bir ders vermiştir. Bundan dolayıdır ki, onun yolundan gidenler bir karıncanın bile hakkına tecavüz etmemek için azamî dikkat göstermektedirler.
Yine İslâmın şanlı tarihinde, Hz. Ali’nin (r.a) bir Yahudi ile, İslâm kahramanlarından Selâhaddin-i Eyyubi’nin bir Hıristiyan ile, İstanbul Fatihi Sultan Mehmed’in de bir Rumla eşit şartlarda mahkemeye çıkmaları, İslâm hukukunun ne kadar adaletperver olduğunu gösteren örneklerdir.
İslâmın yüce bir adalet anlayışına sahip olması, onu her zaman ve zeminde zinde bir din olarak ayakta tutmuştur. Zayıf, kimsesiz ve ezilen insanlar her devirde kurtuluşu İslâmın sinesinde bulmuşlardır. Bundandır ki, zaman ihtiyarlandıkça İslâmın yüce hakikatleri gençleşmiş, müntesipleri artmıştır.
Adalet, iman ve inançla dağıtılır. Adalet, vicdanla tevzi edilir. Hakimler verdikleri kararlar için bin düşünüp bir karar vermelidirler. Çünkü adalet namına verilen kararlar toplumu önemli bir şekilde ya olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilemekte, çoğu zaman insan hakları ayaklar altına alınabilmektedir. Böylece adaletsizlik bir çok fitnenin kaynağı olabilmektedir.
Adalet dağıtmakla görevli olanlar, hiçbir zaman taraf tutma imkânına sahip olmamalıdırlar. Mahkeme önüne çıkan hiçbir kimse peşinen haklı olmayacağı gibi, hiçbir kimse de peşinen suçlu olamaz. Adalet terazisi şaşmamalıdır.
Vicdanı bir tarafa bırakarak, cüzdanlara göre karar veren, güçlüden yana ağırlığını koyan, insanların düşünce ve inançlarına göre hüküm veren bir adalet adamına, huzur-u kalble insan demek mümkün olabilir mi? Böyleleri olsa olsa insan suretinde birer canavardırlar. Bunlar verdikleri haksız kararlarla toplumun huzur ve asayişini yok etmekte, devletin temeline dinamit döşemektedirler.
İnsanlar tam adil bir karar beklerken, vicdanları sızlatan kararlarla, açık bir şekilde ideolojilere göre karar verdikleri ortaya çıkan hakimler, bu dünyada iflâh olmayacakları gibi ahirette de akıbetleri korkunç olacaktır. Çünkü adaletsizlik zulümdür. Adaletsizlik, gücü, parası ve dayısı olmayanlar için korkunç bir kâbustur.
Devletlerde adalet sistemi bozulmuşsa kaos var demektir. Mazlûmun âhı, zalimce karar verilen yerlerde hep semaya yükselecek ve mutlaka insanların haklarını gasp edenler hak ettikleri cezayı bulacaklardır.
Mazlûm hakkını alamayınca “Zalimler için yaşasın cehennem!” demekten kendini alamayacak ve dilekçesini Yaradana havale edecektir. Şüphesiz orada adalet eksiksiz bir şekilde icra edilecek ve adil olmayan adalet mensupları yaptıkları zulümlerin karşılığını acı bir şekilde göreceklerdir.
Ümit ve temenni ederiz ki, bütün hakimlerimiz, hak ve hukuka riayet ederek sadece vicdanlarının sesiyle hareket etsinler ve zalim bir duruma düşmesinler...
22.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|