Ferdî ve küresel barışın temeli ahlâktır. Barış ancak damıtılmış bir ahlâk üzerinden sağlanır. Ahlâk manipüle edilemez, ama din manipüle edilebilir. Esasında ahlâkın zemini dindir ve sigortası da Allah’a karşı bağlılık ve sorumluluk bilincidir. Bu itibarla, din olmazsa ahlâk da olmaz. Ancak dinin manipülasyonu, yanlış kullanılması istismar edilmesi hep mümkün olagelmiştir. Bu itibarla, El Mecelle dergisi yazarlarından Halis Çelebi savaşların temelini üç nedene bağlamaktadır. Çılgınlık, ahlâksızlık ve çıkar. Çıkarın içine hegemonya gibi anlayışlar da girer.
Bu anlamda, BBC’nin dünya çapında yaptırdığı bir anket gerçekleri ortaya koymaktadır. İslâm-Batı gerginliğinin temelinde medeniyetler veya dinler çatışması yoktur. Sadece siyaset veya siyasetçiler çatışması vardır. Siyasetin amacı da bellidir. Hegemonya kurmaktır. Irak savaşının temelinde de bu var. Bu açıdan, Fehmi Koru’nun neoconları neoçılgınlar olarak anlamlandırması ve adlandırması ne kadar yerinde. Ama zıt müttefikler ve zıt neoconlar olmasaydı Amerikalı neoconlar da maksatlarına erişemezlerdi ve planlarını geçiremezlerdi. Bu da akıldan kaçırılmaması gereken başka bir faktör. Bütün suçu neoconlara çıkarmak da pasif ve iltihaken tarafgirleri unutmak olur. Bunlar da siyasetin sırtlanlarıdır. Arslanın geride bırakacağı cife ve av artıklarına tav olanlardır. Irak savaşını ancak bir ahlâkî kaygı önleyebilirdi.
Katolik asıllı Alman ilâhiyatçı Hans Küng işte bunları anlattı. Hans Küng’ü uzun süredir gıyabında tanıyorum ve yazdıklarını da takip ediyorum. Maalesef Türkiye’de yeterince tanınmıyor. Sadece küresel ahlâk projesi bağlamında biraz biliniyor. Halbuki mevcut Papa’ya yönelik uyarı ve eleştirileri ve bunu da aşan geçmişe dayalı fikrî ve kişisel husumetleri onu bu konjonktürde öne çıkarmaya yeten nedenler arasında bulunuyor. Medeniyetler ve dinler çatışması tezinin panzehirlerinden birisidir. İstanbul Belediyesi Kültür AŞ’nin davetlisi olarak geldiği İstanbul’da İstanbul’a uygun mesajlar verdi. Konu küresel ahlâktı. Akademik konuşmadan ziyade aktüel konuştu. Ama tahlil ettiği hadiselerle konunun zemini bütünlük arz ediyordu. Bir süredir hakkında ‘ortalıkta gözükmüyor’ dedikodusu yayılan ve şikâyeti alınan bakan Mehmet Aydın da oradaydı. Kenan Gürsoy’un hem takdimci, hem de konuşmacı olduğu oturumda küresel ahlâk ele alındı.
***
Konuşmacılar aslında küresel ahlâk kriter ve umdelerinin orada burada dağınık vaziyette bulunduğunu, ama bir konsensüs etrafında toplanmaları ve ön plana çıkarılmaları gereğini ifade ettiler. Hans Küng’ün de ifade ettiği gibi aslında hem İslâmiyet, hem Musevilik ve hem de Hıristiyanlık yeteri kadar ve derinlemesine ahlâkî değerlere haiz. Bu anlamda, Hazreti Mesih’in Mecdelli Meryem’in recmine iştirak etmemesiyle Hazreti Peygamberin bir asilzade olan Fatıma ismindeki bir kadının cezalandırılmasında ısrar etmesi aynı şeydir.
Sosyal statüye göre ahlâkta veya hukukta imtiyaz ve kayırma olamaz. Hukukta ve ahlâkta çifte standart da olamaz. Bu anlamda, fikirle modelin örtüşmesi de gerekir. Yani ahlâksız birinin başkalarına ahlâk dayatması çifte standartı temsil eder.
Küresel ahlâk derken aslında Hans Küng değerlerle ilgili olarak küresel bir konsensüs oluşturulması gerektiğini savunuyor. Hans Küng çok isabetli bir şekilde “Ahlâk olmadan yeni dünya düzeni olmayacaktır” dedi. Aslında bu söz küresel bağlamda yaşanılan felâketleri izah etmeye yetiyor. Dinin manipülasyonu ile güya küresel bir sistem veya düzen kurmak isteyenler hassas ve iğreti dengeleri bile yıktılar. Zaten dinin manipülasyonu en büyük ahlâksızlıktır. Düzen kurmaya giderken, düzeni yıktılar ve dünyayı düzensizliğe mahkum ettiler. Bir Mısır atasözünde olduğu gibi “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular...”
Ahlâk ile din birbirinden ayrılmaz bir bütündür, ama ayrılırsa orada istismar vardır. Hep Bush’un dindarlığından bahsedildi, ama nadiren ahlâksızlığından bahsedildi. Evanjelikler de onun ahlâkına değil, dindarlığına baktılar. Halbuki burada somut kriterler önemlidir. Adamın ahlâkı için dinarına, dirhemine ve yolculuk edişi sırasındaki muamelesine bakılır. O bağlamda İslâm ‘Ed din el muamele’ diyor. Yani din uygulamadan ibarettir, yani din ahlâktır. Hans Küng Huntigton’dan önce medeniyetler çatışmasının ilâcını yazdığını, ama onun tezinin dünyayı çalkaladığını ifade etmiştir. Menfi olan burada da öne çıkmıştır.
***
Ahlâk olmadan yeni dünya düzeni kurulamaz ve bu Irak’ta bittecrübe sabit oldu. Keza ontolojik ve kevnî kurtuluş da ancak hoşgörü ve hoşgörü de diyalog sayesinde temin edilebilir. Bu itibarla Hans Küng: “Küresel ahlâk standardize edilmeden ve diyalog olmadan bizim dünyamız var olamaz. Kararmaya mahkumdur” diyor. Hans Küng bu konsensüse dünyada yaşayan inançlı, inançsız her insan çeşidini davet ediyor. İstisna etmiyor Zira hepimizin aynı geminin yolcuları ve tayfaları arasında bulunduğumuzu hatırlatıyor. Haklı bir uyarısı da var. Bu uyarı aslında hepimize. Mehmet Aydın da bu uyarıya gönülden iştirak ettiğini söyledi. “Bu uyarıyı o samimi bir Hıristiyan zeminden yapıyor ben de Müslüman zeminden yapıyorum” dedi. Uyarı şuydu: Amacımız küresel ahlâk, ama asla karma veya kokteyl bir din veya yeni din üretmek değil. Böyle bir kokteyl olursa da bunun hiçbir lezzeti veya özgünlüğü olmayacaktır. Başarı şansı da yoktur. Dolayısıyla senkretik ve eklektik arayışları baştan mahkum etti. Buna muhalifi olduğu şu anki Vatikan idaresi de katılıyor.
20.02.2007
E-Posta:
[email protected]
|