Time dergisinden (April 16, 2007) bir kare: Yer Kuzey Irak. Bir piknik alanı. Yere şilteler serilmiş ve üzerinde bir aile görülüyor. Yaşları 40-50 civarında olan kadın, evin hanımefendisi olmalı. Başı muntazam ve mazbut bir şekilde kapalı. Yanında ergenlik çağlarında tam 4 kız çocuğu görülüyor. Bir de yanlarında bir erkek çocuğu var. Bunlar ailenin çocukları olmalı. Kızlar da istisnasız başörtüsüz. Ve ayakta bir beyefendi duruyor. O da ailenin reisi olmalı. Başına poşu yerine Teksas kovboylarının giydiği tarzda bir şapka iliştirmiş...
Bu tabloya baktığınızda Kürdistan’da değil de, Kürtland’da olduğunuzu görüyorsunuz. Ya da son küçük Amerika’da! Rahmetli Menderes döneminde Türkiye ‘Küçük Amerika’ olarak anılıyordu. Sanki o sıfat şimdi Kürdistan’a intikal etmiş bulunuyor. Son türevi olmalı. Menderes’in Türkiye’yi yönettiği veya yönetimini devraldığı yıllarda Türkiye’nin alâmet-i farikası kasket idi. Son küçük Amerika veya Kürtland’ın alâmet-i farikası ise kovboy şapkası. Time’daki kareye baktığınızda başörtülü evin hanımı olmasa mekânı Teksas’a benzeteceksiniz. Karede Kürdistan’dan geriye tek o kalmış. Burada artık ne birinci, ne de ikinci dil Arapça. Mahallî dil Kürtçe, onun uluslararası boyutu ise İngilizce. Hepsi Kürtland olmuş. Kürdistan’dan geriye sadece başörtülü hanım kalmış. Time’ın karesi aldatıcı gelebilir. Ya da birileri tesadüf veya istisna olarak addedebilir. Hayır öyle değil! O kareyi pekiştiren başka kareler var. Ertuğrul Özkök ‘Kovboy Kürtler’ başlıklı yazısında aynı kareyi teyid eden yeni Kürtland portresi çizmiş: “Dün Milliyet Gazetesi’nin (10 Nisan 2007) birinci sayfasındaki kovboy şapkalı damat fotoğrafını görünce, yazımın konusu kendiliğinden çıktı. Fotoğrafta Kuzey Irak’taki bir düğün sahnesi görülüyordu. Damat başına Teksas tarzı bir kovboy şapkası takmıştı. Kuzey Irak’ta düğünlerde bu şapkalar moda olmuş. Bana göre, eski peşmergelerin yeni halini en güzel (çarpıcı) anlatan fotoğraf işte budur. Tabiî Kuzey Irak gerçeğini de... (11 Nisan 2007, Hürriyet)..”
***
Sakın zannetmeyin ki; Ertuğrul Özkök bundan yakınıyor. Bilâkis bunları büyük bir hazla ve doyumsuzlukla anlatıyor. Ve yazısının bir yerinde şunları yazmaktan kendini alamıyor: “Doğu sınırımızda “Sünnî Arap” bir devlet mi, yoksa “İslâmî” etkisi daha az bir Kürt devleti mi, komşuluk açısından bize daha uygundur?”
Elbette ki bakış açısına ve zaviyeye göre değişiyor. Ama Özkök aynen Time dergisi gibi Kuzey Iraklı Kürtçüleri potansiyel müttefikler olarak görüyor. Sanki ona göre Kürtçülük cereyanı Kemalizmin son türevi dersiniz. Bu ruhla o yapıya sahip çıkıyor. Burada Kürt örgütlerinin kapıldıkları milliyetçi ve solcu ideoloji ve cereyanların Kürtlerle İslâm’ın arasına girdiklerini ve bunun sonucu Kürtçülük üzerinden Kürtlükle İslâmiyetin zıtlaşmaya başladığını seziyor ve görüyorsunuz. Milliyetçi ve sol ideolojiler bu zıddiyeti körüklüyor. En son Mehdi Zana örneğinde de olduğu gibi milliyetçi ve marksist ideolojiler kitlelerle İslâmın arasını açıyorlar ve araya giriyorlar. Böylece Kürtlerle diğer Müslümanları birbirine yabancılaştırıyorlar ve müşterek zemini baltalıyorlar.
Irkçılık ideolojisi din temelinde müşterekliği kabul etmez ve milletlerin ufalanmasına ve parçalanmasına hizmet eder. Buna amir bir ideolojidir. Derseniz ki: Daha önce bu yoldan Türkler de geçmedi mi? Sıra Kürtlere gelince mi itiraz vaki oluyor? Genellikle bu soru üzerinden çiğnenen ve tüketilen yol yeniden meşrulaştırılıyor! Farz-ı muhâl: Türklerin veya diğer milletlerin yanlış yoldan geçmeleri Kürtler için bu yanlış yolu doğru kılar mı? En fazla gecikmeli olarak bu yanlış yola sülûk etmiş olurlar. Bu da taklîden aynı uçuruma yuvarlanmak olur. Bir emsâl aranıyorsa çukura düşmek de bir emsâldir. Ama su-i misâl, misâl olmaz. Yanlış yoldan yürümek, başkalarının yanlış çığırından yürümek elbette fazilet değildir. Geriden gelenler sadece yanlış yolu bir kez daha çiğnemiş ve uzatmış olacaklardır. Yanlışa yanlışla mukabele çözüm değildir. Emevilere ve Abbasilere Ehl-i beyt mensuplarının silâhla karşılık vermeleri gibi. Emevilerin yanlışına Ömer bin Abdulaziz panzehir olmuş ama Alevî isyanları panzehir olamamıştır. Zira yanlışa yanlışla mukabele ‘la darara vela dirar’ kaidesince ve sırrınca Kur’ân ve Sünnet ruhuna da aykırıdır. Yanlış bayrağı devralmak alemdarlık değildir.
***
Bugün Kürdistan, Kürtland olma yolunda hızla ilerliyor. Bu bağlamda, Kürtler kaçınılmaz olarak bir yol ayrımındalar. Ya asaletlerini muhafaza edecekler ya da başkalarını taklit tuzağına onlar da gecikmeli olarak düşecekler. Birilerinin buna can attığının elbette farkındasınız. Bu anlamda artık orası giderek Arabistan, Türkistan, Pakistan ve hatta Hindistan benzeri Kürdistan değil Kürtland hüviyetine bürünüyor. Dileyen buraya Barzaniland, son küçük Amerika veya Bushland da diyebilir. Bunun tek çözümü taklit hastalığına ve mankurtlaşmaya karşı asalete ve aslî çizgiye avdet etmektir. Kürtleri asil ve saygıdeğer yapacak olan bu çizgidir.
13.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|