Elbette diplomasi sükûnet ve gizlilik ister. Basın aracılığıyla konuşmak ve atışmak hissiyata hizmet eder, ama maslahatı temin etmez. Belki zarar veriyor. Bazen bir çuval inciri berbat eder. İşte böyle bir olay Emre Taner ile Barzani arasında yürütülen gizli görüşmelerin başına geliyor. Gazeteci İlnur Çevik üçüncü taraflardan Emre Taner ile Barzani arasındaki görüşmelerin haberini alıyor ve bunu sütununa aksettiriyor. Mesele basına yansıyınca taraflar geri çekiliyor ve Türk tarafı bu haberleri yalanlıyor. Kuzey Irak’ta müteahhitlik hizmetleri yapan İlnur Çevik ise bu haberi sızdırdıktan sonra Barzani ile bir görüşmesinde Barzani’nin sitemine muhatap oluyor: “Bir çuval inciri berbat ettin...”
Ani darbeler ilişkiler üzerinde kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Bundan dolayı bazı isimler katiyetle basının önüne çıkmak istemiyorlar. Sistani gibiler kendilerini basının ötesinde kamuoyundan da gizliyorlar. Hayatta iken gaip imam rolü oynuyorlar. Bu meyanda İran’da muhafazakâr ulemanın sembol isimlerinden olan ve Nejad’a arka çıkan Ayetullah Misbah Yezdi gazeteciler casus olurlar diye onlarla görüşmekten imtina ediyormuş. Emre Taner-Barzani ilişkisinde basının rolüne benzer bir olay bu defa El Cezire’ye rakip olarak kurulmuş, Suudlular tarafından finanse edilen El Arabiye tarafından gerçekleştirildi. Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkilerin gerginleştiği bir sırada Barzani ile görüşen El Arabiye Kanalı bu görüşmeyi görüşme tarihinden 6 hafta sonra yayınlıyor. Böylece biri bitmeden diğer kriz başlıyor. Barzani ile Türkiye’nin ilişkileri yeniden geriliyor. Barzani sözkonusu Kanal’a 26 Şubat’ta konuşmuş. Bu hususta Milliyet’ten Utku Çakırözer’in haberi şöyle: “Dizai, Milliyet’e yaptığı açıklamada, Barzani’nin Türkiye’nin tepkisini toplayan demeci konusunda şunları söyledi: “Bu demeç bugünün ortamında değil 26 Şubat’ta verildi. O günlerde Türkiye’den askerî makamlar ve muhalefet sözcülerinden Kuzey Irak’a yönelik sert açıklamalar geliyordu. Gergin bir dönemde onlara cevap niteliğinde söylenen sözlerdi. El Arabiye kanalının bu röportajı neden 6 hafta sonra yayımladığını anlayamadık, ama Ankara’ya bu demecin yeni olmadığı mesajını çeşitli kanallarla ilettik. Umarız, ilişkilerde sağduyu ve iyi niyet hâkim olur ve Mart ayında girdiğimiz olumlu diyalog atmosferi korunur.”
***
Bu pekalâ bir kaza olabilir, ama Türkiye zamanlamadan çok sözlerin mahiyetiyle ilgileniyor. Bu hususta Türkiye’nin gizli koridorlar diplomasisi üzerinden gönderilen özür diler mahiyetteki yatıştırıcı sözlere pek kulak asmıyor. Zira Barzani tarafı çifte dil kullanıyor. Bu açıklamayı yaptıktan sonra kendisini ispat etmek istercesine bölge toplantısının İstanbul yerine Şermü’ş Şeyh’e kaydırılmasında etkin rol oynuyorlar. Yani yaklaşım düşmanca. Ve sadece 26 Şubat’ta değil, el’an kamuoyu önünde ağızlarına geleni söylüyorlar. Perde gerisinde özür diler mahiyette konuşuyor ve perde önünde bunu inkâr ediyorlar. Dolayısıyla ağzını sıkı tutma yerine tırmandırmayı seçiyorlar. Bir taraftan da gizli diplomasiyle bunun zararlarını en aza indirmeye kalkışıyorlar. Eğer ağızlarını baştan beri sıkı tutabilseler ve serinkanlı olabilseler aslında bu yol kazaları da olmayacaktı. Nitekim Dışişleri Sözcüsü Levent Bilman, Irak Kürdistan Demokrat Parti (IKDP) lideri Mesud Barzani’nin yaptığı açıklamaların zamanlamasına ilişkin soru üzerine şunları söylemekten kendisini alamıyor: “Beyanların ne zaman yapıldığı önem taşımıyor, bu beyanların yapılmış olması önem taşıyor. Bu beyanlarda söylenen hususlar açıktır...”
Art düşünceler ve şuuraltı genellikle kriz zamanlarında boşalır. Bu da gösteriyor ki, Barzani’nin sözleri Türkiye karşısındaki gerçek hissiyatını yansıtıyor.
***
Gizli diplomasiyle düşürmeye çalıştıkları tansiyonu kamuoyu diplomasisiyle tırmandırıyorlar. Böyle ikiyüzlü bir politika olabilir mi? Şimdi sözlerini tevil etmeye çalışıyorlar. Müdahale edeceklerini söylememişler aksine müdahaleye karşılık vereceklerini söylemişler. Bu meyanda Diyarbakır ile Kerkük’ü karşılaştırıyor. Bu insaflı ve gerçekci bir karşılaştırma değildir. Kerkük bağımsız bir ülkenin sınırları içinde olan bir mekân değildir. Bağımsız dedikleri yerin statüsünü Amerikalılar tayin ediyor. Kubat, Talabani de Barzani gibi Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi bir niyetleri olmadığını aksine Türkiye’nin diyaloğa yanaşmadığını Talabani’nin sadece bölgesel güçlerin Irak’ın içişlerine karışmaması noktasında kendisini ifade ettiğini söylüyor.
Elbette ki bu sözler illetli. Çünkü Irak’ın içişleri diye bir husus yok. Sadece işgal ve bir de işgalden yararlanmak isteyen zümreler var. Bunlar ABD’yi de kendi emellerine alet etmeye çalışıyorlar. Ve Allavi’nin de dediği gibi bunlar ABD’yi de dar çıkarları çerçevesinde yönlendirmeye çalışıyorlar. Bu da bölgesel huzuru daha da fazla bozuyor. Ve Talabani’nin Erdoğan’a özür diler mahiyetteki konuşması üzerine Barzani “bizi ilgilendirmez” diyor. Talabani’yi de dışladığına göre ‘ben’ demesi daha doğru olurdu. Dolayısıyla kendisi ve yandaşları sözlerini tevil etmek için boşuna nefes tüketiyorlar; çünkü zırva tevil götürmez.
12.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|