Kimi zaman zihnimize takılır, kimi zaman da özellikle, “Allah yaratmaya muhtaç mı?” şeklinde gündeme sürülür. Akıl ile kalbimizin mutmain olması için birkaç temel ölçüyü ortaya koymamız gerekir. Vereceğimiz ilk cevap şudur:
Sonsuz isim ve sıfatlar sahibi olan Rabbimiz Samed’dir; yani, herşey Ona muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Güneş ışık vermeye muhtaç değildir. Güneş enerjisine biz muhtacız. Güneşin ışık ve ısı vermesinin sebebi, onun özelliğinin böyle olmasındandır. Rabbimizin Halık (yaratan) ismine bu zâviyeden bakalım. Allah’ın yaratmaya, lezzet almaya ihtiyacı yoktur. Çünkü, O Samed’dir. Ancak, Allah, Halık, Rezzak, Kerim gibi sayısız, sonsuz isim ve sıfatlar sahibi olandır. Bizim çoğu zaman ihtiyacımızdan dolayı “inşâ” sûretinde sanat eserleri ortaya koymamızla Onun yaratmasını değerlendirmeye çalışırsak şöyle bir sonuca varırız: Elbette Allah Mürid (istediğini yapan) ve Fail-i Muhtar, yani, faaliyetlerinde serbesttir, herhangi bir bağımlılığı veya zorunluluğu yoktur. Her faaliyet de ihtiyaçtan kaynaklanmaz. Meselâ, çok cömert ve ihsan sahibi birisinin fakirlere sadaka vermesi, insanlara ziyafet çekmesi, ikramlarda bulunması ihtiyacından dolayı değildir. Çünkü, onun böylesine güzel sıfatları vardır. Bu sıfatların icabı olarak ziyafet çeker, yardımda bulunur. Yoksa ihtiyacından dolayı, “Şu varlıklı adam, ziyafet ve sadaka vermek zorundadır” gibi bir mantık yürütemeyiz. “En yüce sıfatlar Allah’a mahsustur”1 sırrınca, Ezel, Ebed Sultanı olan Kâinatın Sanatkârı, nihayetsiz kemâlâtını, nihayetsiz cemâlini görmek ve göstermek istemiş. Ve şu âlem sarayını öyle bir tarzda yapmıştır ki, herbir mevcud pekçok dillerle Onun kemâlâtını zikreder, pekçok işaretlerle cemâlini gösterir. Esmâ-i Hüsnâsının (en güzel isimlerinin) herbir isminde ne kadar gizli mânevî defîneler ve herbir ünvân-ı mukaddesesinde ne kadar mahfî/gizli lâtifeler bulunduğunu, şu kâinat bütün mevcudâtıyla gösterir. Ve öyle bir tarzda gösterir ki, bütün fenler, bütün kanunlarıyla, şu kâinat kitabını Hz. Âdem’den (as) beri mütâlâa ediyor.2
Her cemâl ve kemâl sahibi, cemâl ve kemâlini göstermek ister. Cenab-ı Hak da mutlak kemâlini ve kemâl derecesine varan mutlak cemâlini görmek ve göstermek istemiş ve bunun için kâinatı yaratmıştır. Kısacası, kâinatın yaratılması, gizli olan Esmâ ve özellikle rububiyet hazinesinin tezahürü ve bilinmesi içindir. “İnsanları ve cinleri, beni tanısınlar ve bana ibadet etsinler diye yarattım”3 buyuran Cenâb-ı Hak, kâinatı, Kendisini tanıtmak, Hallakıyetini, Rububiyetini bildirmek, şuûnâtını göstermek ve muhtelif aynalarda Kendisini müşahede etmek için yaratmıştır.
Bir diğer nokta, her faaliyette bir kemal, bir lezzet olması sırrıdır. Vâcibü’l-Vücud, yani, varlığı mutlak zaruri olan; zat, sıfât ve fiillerinde bütün kemâlatı kapsar. Elbette, o Zât-ı Vâcibü’l-Vücud’un vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir sûrette ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtîsine münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi ve lezzet-i mukaddesesi vardır.4
Ki, Onun iftihar, memnuniyet ve tâbir edemediğimiz maânî-i mukaddese ve şuûn-u münezzehesi, o derece âlî ve mukaddestir ki; insanların tüm akılları birleşse, bir akıl olsa, yine onların künhüne yetişemez ve ihâta edemez.5 Sonsuz isim ve sıfatlar sahibi yüce Yaratıcının sıfatları ile yaratılanların sıfatlarını karıştırmamak gerekir. Biz konuşurken ve işitirken bir takım organlarımızı ve ses dalgalarını kullanırız. Allah, ise yarattıklarına muhtaç olmadığına göre, onun konuşması elbette bizim konuşmamıza hiçbir şekilde benzemez. Sesten ve maddeden münezzehtir.
Sanatkâr, sanata hiç benzemez. Teşbihte hata olmasın, bir mobilya ustası mobilyaya, teyp yapan biri teybe benzemediği gibi, hiç şüphesiz ki, Allah yarattıklarından hiçbir şeye benzemez. Meselâ, Allah’ın Basir ve Semi’ sıfatları, asla bize verilen görme, işitme sıfatları gibi değildir. Bunlar yalnızca Onun sıfatlarını anlayabilmemiz için verilmiştir.
Yoksa, tüm görenleri ve görme çeşitlerini; işitme ve işitme türlerini yaratan sonsuz isim ve sıfatlar Sahibi’nin sıfatlarıyla varlıkların nakıs, değişik sıfatları Onun sıfatlarına benzetilemez. Yaratıcı, asla yaratılanlarla kıyas edelimez. Celâl sahibi Halık-ı Kâinat’ın, yaratmasında, mahiyetini anlayamadığımız bir lezzet-i mukaddesesi vardır. Yine, elbette bizim aldığımız lezzetlerden hareketle, Onun lezzetini asla kıyaslayamayız.
Dipnotlar: 1- Nahl Sûresi: 60; 2- Sözler, s. 527; 3- Zâriyât Sûresi, s. 56; 4- Mektubat, s. 277; 5- Sözler, s. 570.
12.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|