Herşey maksadına uygun kullanıldığında mecra, kıvam, denge ve kıymetini bulur, bir anlam kazanır. Bu da ancak kataloglarına uygun şekilde kullanılmalarıyla mümkündür.
Canlı bir makine olan insanın, kullanım kılavuzu ve katoloğu da Kur’ân’dır.
Evet, İlâhî bir katalog ve kılavuzdur Kur’ân. Huzur ve mutluluğu da ona uygun hareket etmesine bağlıdır.
İnsan görünen ve görünmeyen nice duygu, özellikle kâinatı kuşatan ve derinliğinin sınırı olmayan bir vicdanın sahibidir. Kalp penceresinden kâinatı seyreder vicdan. Akıl gözünü kapasa da, onun gözü daima açıktır.
Vicdanın dört unsuru ve ruhun dört duygusu vardır. Bunlar irade, zihin, his ve ince duygu anlamındaki latifedir. Herbirinin gaye ve maksatları vardır. İradenin hedefi Allah’a kulluktur. Zihin marifetullahı gaye edinir. Hissin gayesi muhabbetullah, yani Allah sevgisidir. Latife de herşeyde Allah’ın varlık, birlik, isim ve sıfatlarının tecellilerini seyreder ve nihayet Onu görmek ister.
İşte takva dediğimiz hakikat bu dörtlüyü birden içerisine alır. İslâm ise bunları yapı ve yaratılışlarına uygun tarzda kanalize ederek eğitir ve geliştirir.
İmanı tercih etmekle iradesini yerli yerine oturtan insanoğlu, yine tercihiyle herşeyin dizgini elinde, herşeyin hazinesi yanında sonsuz güç, kuvvet, ilim ve hikmet sahibi Rabbine kullukta bulunmakla iradesine kıvamını buldurur.
Zihin ve fikir de Yaratıcısını isim ve sıfatlarıyla tanımakla yükümlüdür. Kendisini yoktan var eden, en üstün duygu ve yeteneklerle donatan, sayısız nimetlerle besleyip büyüten Rabbini nasıl olur da tanımaz?
Duygularıyla da ona bunca ikram ve ihsanlarda bulunan Rabbini sevecek ve Ona olan sevgisini emirlerini tutarak gösterecektir.
İnsanda bulunan latife de herşeyde Esmâ-i Hüsnanın tecellilerini müşahede ederek bu isimlerin sahibini görmek için can atacak, rızasını elde etmek için köşe bucak koşacaktır. Tâ ki Cennette cemâlullahı görmekle mutmain olabilsin, maksadına ulaşabilsin.
İşte bu olgun, kâmil ve ideâl bir insan olmanın yoludur.
Kısaca insan iradesini Allah’a kulluğa, zihnini Rabbinin isim ve sıfatlarıyla tanımaya, hissini O'nu herşeyden çok ve sevdiklerini de O'nun adına sevmeye yönelttiği, latifesiyle de herbiri birer ayna mahiyetinde olan sayısız varlıkta güzel isimlerinin tecellilerini müşahede ettiği ve ahirette de bizzat perdesiz görme iştiyakı içine girdiği müddetçe olgun, kâmil, ideâl bir insan olmanın yolunu bulmuş olur.
12.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|