Bu günlere en uygun espri herhalde “evlere şenlik sözümüz var” demekten geçmiyor. Gerçi yüksek rakımlı tepenin son malikini belirleme aşamasında herkes son sözlerini söylüyor. Her kurum, kişi ve kuruluş kendine göre bir toplantı ve duyuru zemini buluyor.
Yorumlar muhtelif. Aynı söze giydirilen anlamlar akıl sağlığını bozacak değerde. Bu kadar yorumcusu ve sahne merakı bol bir sistem kurgusu ve “Başkomutan” merakı, dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanılacak bir zenginlik(!) değil.
Ankara’da trafiğe çıkmak bir hayli eziyetli. Kimin nerede, hangi kavşağı kapatacağı, kimlerle hangi toplantıyı yapacağı ve hangi meydana kimlerin sığacağı veya sığmayacağı dahil her şey yaşanıyor.
Dosyalar savaşı artıyor. CHP, Kanal Türk’e “reklâm” olsun diye 3 milyon dolar üstünde bir “iş” yapmış. 14 Nisan’da miting yapan Atatürkçü Düşünce Derneği, son bir ayına giren Çankaya maliki makamından para yardımı almış.
Emekli bazı komutanlar, görevde iken boş zamanlarında darbe günlüğü tutmuşlar. Bir hayli “ar-ge” yapmışlar. Çok da üzülmüşler anlaşılan. Çünkü bir türlü kabul görmemişler. Bunlardan dernekçi olan hâlâ kabul peşinde. Yalnız bir farkla, artık kamunun gücü arkasında yok. Sokak yürüyüşlerinde “hayır” demeyi öğrenerek, “evet”in kolaycılığından çıkıyorlar.
Meydana inen herkes, doğru bir başlangıç yapmış olur. Üstelik, Hasan Mutlucan’ın kulaklarımda çınlayan, “Buna er meydanı derler/ Bunda söz olmaz/ Yandım aman aman…” müziği ile çıkıp, peşrev tutacak yiğitlerin harmanına dönerse ortalık, o zaman Çankaya demokrasi sürecinde bir olgunluk yakalanmış olacak.
Mitingi düzenleyenler “er” değil, ama, “er meydanına” yeni çıkıyorlar. Daha önceleri görevlerinin ve rütbelerinin gölgesinde siyasî mesaj verirlerdi. Bir türlü “er meydanı” olmazdı. Şimdi gümbür gümbür, herkes mitingli, afişli, demokratik reflekslerini deniyor.
Gariban insanım, hakkını hep meşrî zeminlerde arayıp durdu. Sabır çilesinde yoğruldu. Duyan olmadı. Dinleyen olmadı. Şimdi duymayanlar, duyacak ses, dinleyecek nefes arıyorlar.
Demokrasinin güzel tecellisi ve olgunluğu bu olsa gerek.
Söz mü, öz mü tartışması da geride kaldı. Takasa gerek yok. Hem öz, hem de söz olacak. Ancak bunu da geçtik.
“Er meydanında söz olmaz.” Demokratik güreş olur. Yıllar yılı resmî kalıpların içinde kostüm beğenen ve fraklarını önceden hazırlayıp makosenlerini giyenlerin, sonucu belli senaryolara göre “seçtirilmeleri” dönemi, artık tarihe karışıyor.
Herkes “er” olacak. Şartlar eşitlenecek. İmtiyazlar gardıropta baskıcı sistemin formatlarından kurtulacak artık.
Söz milletinse, kem gözlerden sakındıracak demokrasi havarileri ile milletin dip dalgasına sesli meram olacak sivil toplum hareketlerine olan talep gittikçe artıyor.
Köyler artık değneksiz değil. Millet ise sahipsiz değil. Kendi iradesine sahip çıkma rüştünü göstermeye başlayınca, dünün formalıları, bugün demokrasinin miting kültürüne ilk defa ihtiyaç duydular. Bu durum son derece pozitif bir gelişmedir.
Mukabil kuvvet teorisine göre, mahfillerde meydanlara inme zorunda kalan cenah, artık milleti tanıma ile yüz yüzedir. Sempatik olmayan hırçınlıkları, tahammülsüz duruşları, hâlâ düne duydukları özlemin katmerli yanlışlıklarını devam ettirememelerinden kaynaklanmaktadır.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a kışkırtıcı sorular soran sözüm ona “sivil” gazeteciler de ağızlarının payını aldı. İktidar kanadı, sağduyu içinde cesaretini kırmazsa, kitlesel demokratik reflekslerin sadece kendilerine ait olmadığını, toplu bir direnç parametresi olduğunu fark ettikleri zaman daha katılımcı ve makulü arama noktasında devam ederler.
16.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|