Rahmetin büyük bir çiçeği: Bahar
Hem insan ruh, kalb, akıl cihetiyle hayat ve letâif sahifeleriyle Hayy, Kayyûm ve Muhyî gibi ne kadar esmâ-i kudsiye-i nurâniyeyi okur ve okutturur, kıyas edebilirsin.
İşte, Cennet bir çiçektir. Hûri tâifesi dahi bir çiçektir. Rûy-i zemin dahi bir çiçektir. Bahar da bir çiçektir. Semâ da bir çiçektir; yıldızlar, o çiçeğin yaldızlı nakışlarıdır. Güneş de bir çiçektir; ziyâsındaki yedi rengi, o çiçeğin nakışlı boyalarıdır. Âlem, güzel ve büyük bir insandır; nasıl ki insan, küçük bir âlemdir.
Hûriler nev'i ve ruhânîler cemaati ve melek cinsi ve cin tâifesi ve insan nev'i, birer güzel şahıs hükmünde tasvir ve tanzim ve icad edilmiştir. Hem herbiri, külliyetiyle, hem herbir ferdi tek başıyla, Sâni-i Zülcemâlinin esmâsını gösterdikleri gibi, Onun cemâline, kemâline, rahmetine ve muhabbetine birer ayrı ayrı aynalardır. Ve nihayetsiz cemâl ve kemâline ve rahmet ve muhabbetine birer şâhid-i sâdıktır. Ve o cemâl ve kemâlin ve rahmet ve muhabbetin birer âyâtıdır, birer emârâtıdır. İşte, şu nihayetsiz envâ-ı kemâlât, daire-i vâhidiyette ve ehadiyette hâsıldır. Demek, o daire haricinde tevehhüm olunan kemâlât, kemâlât değildir.
İşte, hakaik-ı eşyanın esmâ-i İlâhiyeye dayandığını ve istinad ettiğini, belki hakiki hakaik o esmânın cilveleri olduğunu ve herşeyin çok cihetlerle, çok dillerle Sâniini zikir ve tesbih ettiğini anla, “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi: 44.)’in bir mânâsını bil ve “Şiddetli zuhurunda gizlenmiş olan Allah’ı her türlü noksandan tenzih ederiz” de. Ve âyetlerin âhirlerinde olan “O’nun kuvveti her şeye gàliptir ve O herşeyi hikmetle yapar.” (İbrâhim Sûresi: 4.) “Çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olan da ancak O’dur.” (Yûnus Sûresi: 107.) “O herşeyi hakkıyla bilir; O her şeye hakkıyla kàdirdir” (Rum Sûresi: 54.) gibi zikir ve tekrarlarındaki bir sırrı fehmet.
Eğer bir çiçekte esmâyı okuyamıyorsan ve vâzıh göremiyorsan; Cennete bak, bahara dikkat et, zeminin yüzünü temâşâ et. Rahmetin şu büyük çiçekleri olan Cennet ve bahar ve zeminde yazılan esmâyı, vâzıhan okuyabilirsin, cilvelerini ve nakışlarını anlar, görürsün.
Sözler, s. 576, 577
Lügatçe:
rûy-i zemin: Yeryüzü.
âyât: Âyetler, deliller.
tevehhüm: Zannetme, evhamlanma.
vâzıhan: Açıkça.
emârât: Emareler, işaretler.
ziyâ: Işık.
letâif: Latifeler, duygular.
esmâ-i kudsiye-i nurâniye: Allah’ın nurânî ve kudsî isimleri.
şâhid-i sâdık: Doğru şahit.
envâ-ı kemâlât: Mükemmellik çeşitleri.
daire-i vâhidiyet ve ehadiyet: Cenâb-ı Hakkın umumen kâinatta ve herbir şeyde tecellî eden birlik dairesi.
hakaik-ı eşya: Eşyanın hakikatleri.
|