“Ahiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı. Dininde, dünyasında muvaffakiyetli görüyordum, sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakiyetin sebebi o zat ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş, inşaallah ahiretini de tamir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli.”1
Geçtiğimiz 4 Nisan 2007 Çarşamba günü Barla’da Mithat, Nazmi ve Niyazi Beylerle birlikte Barlalı Mehmet Ağabeyi ziyaret ettiğimizde Üstadın 21. Mektub’da yer verdiği bu anekdotu hatırladık.
Çünkü Mehmet Ağabey, Mustafa Çavuş’un oğluydu. Evinde ziyaret ettiğimizde çay servisini ısrarlarımıza rağmen bize yaptırmadı. Misafirlerini ağırlaması, uğurlamasında büyük bir nezaket görmüştük. Risâlelere girecek kadar önemli olan babasının özelliğini ise bizzat kendisinden dinlemek istedik. Marangoz olan Mustafa Çavuş, Samsun Devlet Demir Yollarında bir iş bulmuş, çalışmaya başlamış. Babasının gözleri görmez olup çağırınca, Mustafa Çavuş, “Eyvah, işim gitti, bitti. Bir daha gelip işime devam edebilecek miyim?” diye dahi düşünmeden işine son verip Barla’ya dönmüş. Babasının gözlerinin görmemesi bir yana annesiyle birlikte bir de felçli olmuşlar. Fakat Mustafa Çavuş birgün olsun yüksünmemiş, hizmette aslâ kusur etmemiş ve zevkle bakmış onlara. Her zaman hayırlı duâlarını almış.
Oğlu Mehmet Ağabey diyor ki: “İşten geldiğinde önce dedem ve babaannemin hizmetlerini görür, ihtiyaçlarını karşılar, önlerinde diz çöküp emirlerine âmade olarak beklermiş. Dedem, ‘Evlâdım, artık sen gidebilirsin’ dediği halde belki ihtiyaçları olur diye beklermiş. Dedem ısrar edince de gider, fakat bu defa ‘Belki bir istekleri olursa hemen koşayım’ diye kapının dışında beklermiş. Yıllarca böylece hizmet etmiş onlara. ”
Onun böylesi meziyetleri olmasaydı Üstad hiç, “Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli” der miydi?
Kur’ân açık açık, “Rabbin şunu da emretti: Ondan başkasına ibâdet etmeyin; anne ve babaya da iyilikte bulunun. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle.
“Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.’”2
Cenâb-ı Hakkın emri ve hükmü bu: Kendisine ibadettten sonra anne-babaya iyiliği, onların gönüllerini almayı emrediyor.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 252.
2- İsra Sûresi: 23-24.
15.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|