Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Sezer’in eğitim karnesi

Çok yakında mütekait olacak olan mevcut Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eşine eğitim karnesi verelim dilerseniz bugün. Diğer yönlerini de ele almak lâzım, ama biz eğitim boyutuyla bakalım Sayın Sezer’in karnesine öncelikle…

Önce “Atama Kararnameleri” dersinden başlayalım. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen üçlü atama kararnamelerinden hemen çoğu Köşkten geri geldi Bakan’ın önüne. Bunların çoğunluğunu İlahiyat Fakültesi kökenli bürokrat atamaları ile istihbaratı olumsuz gelen bürokratlar oluşturdu. Çünkü Sezer her gelen atamaya kuşkuyla yaklaşıp, sonra da bir güzel istihbarat yaptırdıktan sonra onaya karar veriyordu. Bu durumda diğer bakanlıklar gibi, MEB’ de de üçlü kararname gerektiren makamların çoğunda vekiller oturuyor. Sayın Sezer’in bu dersten notunu 10 üzerinden 1-2 olarak değerlendirmek mümkün.

“Bilim bağlamında YÖK ve Hükümet Dengesi” dersine gelince… Sezer’in bu konudaki notu baştan bu yana “0” zaten. Hükümetle YÖK arasında dengeleri koruması ve Türkiye’de bilimin gelişmesi için YÖK’ü yüreklendirmesi gereken Sezer, YÖK’ü siyasetin içine çekerek onların makam ve mevki hırslarını yüreklendirdi sürekli... Hatta sol geleneğin “Özel öğretime (kurumlarına) hayır!” kampanyasını yürekten destekleyen Sezer bu tavrını özel vakıf üniversitelerine üvey evlât muamelesi yaparak da gösterdi. Rektörler toplantısına bile çağırmadı onları. YÖK’ü baştan çıkaran Cumhurbaşkanı Sezer, bu dersten sıfırı çoktan çekti bile...

“Eğitim Yatırımlarını Teşvik ve Okul Açma” dersinde ise Sezer’in hiçbir gayreti olmadı. Oysa onun selefi Demirel zenginleri Çankaya’ya çağırır, yedirir içirir, sonra onlara okul yaptırırdı. Vakıf üniversitelerini teşvik eder, devletin yükünü onlarla paylaşırdı. Hükümeti de bu konuda yüreklendirirdi. Oysa Sezer’i bir okul ziyaretinde bile görmedik desem yalan olmaz. Cumhurbaşkanı nasıl ki ordunun başkomutanı ünvanını da taşıyor; aynen onun gibi eğitimin de “başöğretmeni” dir. Biz de eğitimciler olarak Sayın Sezer’e “başöğretmenlik” görevini yapmadığı için “0” veriyoruz.

“Eğitim sorunları ile ilgili toplantılara katılma hal ve gidişi” dersinden ise üzgünüm ki yine iyi değil... Bu konuda tüm yetki ve sorumlulukları eşi, meslektaşımız Semra Sezer’e devrettiği için 10 üzerinden 5 veriyoruz.

“Eğitimde Yetki Devri”ne karşı çıksa da bunu fiilen kendisi de uygulayan Sezer, tüm yetkilerini eşine devretti. Burada notu Sayın Semra Sezer’e verecek olursak 10 üzerinden 10 veriyorum Bayan Sezer’e. Neden mi? Bir defa hiçbir mecburiyeti olmadığı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın katılması gereken eğitimle ilgili tüm toplantılara o katıldı. Eğitim sorunlarıyla ilgilendi. Notunu aldı. Demeç verdi. Hem de bir öğretmene yakışan çok güzel demeçlerdi onlar. Hayat hikâyesi de çok hoştur Semra Hanım’ın internet sitelerinde yayınlanan: Ankara'ya 18 Eylül 1975 tarihinde naklen gelen Bayan Sezer, Çankaya İlköğretim Okulu'nda görev yaptı. Şubat 2000'de emekliye ayrılmak üzere dilekçe verdi. Bayan Sezer dilekçesinde “eşinin sağlık durumunun, uzun soluklu bir bakım gerektirdiğini” gerekçe göstererek emeklilik talebinde bulunduğu ileri sürüldü. Semra Sezer'in dilekçe verdiği dönemde, Ahmet Necdet Sezer, by-pass ameliyatı geçirmişti. Semra Sezer'e, görevinden ayrılırken, okuldaki başarısı sebebiyle okul yönetimince bir maaş ikramiye ödül verildi. Ankara Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı görev yapan Semra Sezer, 1/4 kadro derecesinden emekli oldu. Bayan Sezer, eşinin 24 Nisan 2000'de iktidar ve muhalefet partilerinin tarihi mutakabatıyla cumhurbaşkanı adayı olarak gösterildiğini televizyondan öğrendiğini belirtirken, yorum yapmaktan kaçındı. Sadece “Hayırlı olsun” demekle yetindi. Mütevazi kişiliği ile tanınan Bayan Sezer hiç takı kullanmadı. Her zaman sadeliği tercih eden Semra Hanım'ın marka düşkünlüğü de hiç olmadı. Aile bütçesine katkıda bulunmak için özel dersler verdi, tutumlu bir insan olarak tanındı. Çok konuşmayı sevmedi, içki ve sigara kullanmadı. Tek düşkün olduğu şey ise eşi ve çocuklarıydı.

B. Sait ÇİFTÇİ

17.04.2007


Okul öncesi dönemde müzik eğitimi akademik başarıyı etkiliyor

Okul öncesi dönem, insanların bütün hayatları boyunca faydalanacakları en önemli hayat evrelerinden biridir. İnsanlar, hayatları boyunca kullandıkları bilgilerin yarısını (%50) bu dönemde öğrenmektedirler. Müzik, hepimizin hayatında yer almaktadır. Müziğin insan hayatında çok olumlu sonuçları olduğu araştırmalarla da doğrulanmıştır. Bu büyük katkıyı görenler, müzikle eğitimi geliştirici çalışmaları başlatmışlardır. Öyle ki, müzikle yabancı dil öğrenme programlarıyla, zamanını kısaltan ve kulağı öğrenilmek istenen dilin frekanslarına göre eğiten çalışmalar mevcuttur. Bu programlar, her dilin bir dominant frekansı bulunduğunu, Türkçenin düşük ve orta, İngilizcenin ise yüksek frekanslı dil olduğunu göz önüne almaktadır. Müziğin çocuğun psikolojisine etkileri yanında, onun bilişsel gelişimine ve akademik başarısına etkisini de vurgulamak gerekir.

Müzik eğitimi sosyal becerilerin

kazanılmasına yardımcı olur

Okul öncesi dönemde verilen müzik eğitimi sadece bu alanda değil; bağlantı kurma, analiz, problem çözme (farklı çözüm yolları üretme), okuma-yazma becerisi, dikkati toplama, hafıza, yoğunlaşma (konsantrasyon), matematik ve bireysel yeteneklerin gelişmesine yardımcı olur. Çocukların daha bebeklik döneminden seslere farklı tepkiler verdiğini göz önüne aldığımızda, gelişimlerini ne ölçüde etkilediğini daha iyi anlarız. Bebekler, annelerinin söyledikleri ninni, şarkı ve tekerlemelere gülerek, farklı sesler çıkararak ve ellerini ayaklarını oynatarak tepki verirler. Bir problemle karşılaşıldığında müzik, problem çözmede motive edici bir etken olarak kullanılmaktadır.

Çocuğun duyguları gelişir. Sözlenenleri algılama, hatırlama, ezberleme, dinleme, olaylar arasında bağıntı kurma ve dinleme alışkanlığı edinir. Kendini ifade ederken zorlanmaz, korku, çekingenlik, endişe, yanlış yapma korkusunu yener. Şarkılara eşlik ederken ya da grupla birlikte söylerken rahat davranır, beden dilini kullanmayı öğrenir. Estetiğe ve çevresine, insanlara karşı daha duyarlı olur. İlginç fikirler, projeler üretebilir. Müzik gereçlerini ve oyuncaklarını kullanırken fiziksel ve psiko-motor gelişimine katkı sağlar. Ritim, duygusu gelişir. Renk, sayı, büyük-küçük gibi kavramları rahat öğrenir. Bütün bu özellikler çocukların hayatlarının ileriki safhalarındaki akademik başarılarını etkilemektedir.

Okul öncesi dönemde çocuklar farklı seslere karşı son derece meraklıdırlar. Onların melodik kavramları, ebeveynlerinden farklıdır. Çocuklar nakaratlı şarkıları ezberler ve duydukları sesleri taklit ederler. Çocuğun okuldaki ya da kreşteki müzik dersleri önemsenmelidir. Çocuk, yeni öğrendiği şarkıyı annesine söylemek istiyorsa, anne onun bu isteğini geri çevirmemeli ve gerekirse ona eşlik etmelidir. Onunla birlikte konsere gitmek, ona kullanabileceği farklı müzik aletleri almak faydalı olacaktır. Çocuk bu konuda isteksiz görünüyorsa onu zorlamamak çok önemlidir. Çocuğun yaşı ne olursa olsun, aşırı derecede yüksek seste ya da şiddete yönelten, stres oluşturan şarkılar dinlememesi sağlanmalıdır.

[email protected]

Mustafa OĞUZ

17.04.2007


Kendini keşfetmenin en eğlenceli yolu: Yaz okulları

Yaz okulları çoğunlukla 8–17 yaş arasındaki öğrencilere yönelik hazırlanan, içerisinde eğitici çalışmaların ve sosyal aktivitelerin yer aldığı yaz dönemi programlarıdır. Öğrenciler günün ilk yarısında seçmiş oldukları konuyla (yabancı dil, hafıza, matematik, müzik âletleri, bilgisayar, vb) ilgili eğitim alırlar. Kalan yarım günde de kişisel ilgi ve yeteneklerini kullanabilecekleri sosyal ve sportif faaliyetlerden yararlanırlar. Bu faaliyetler; Fotoğrafçılık, tiyatro, satranç, izcilik, fen ve teknoloji, sinema, resim, karikatür, seramik, bale, buz pateni, yüzme, binicilik, tenis, futbol, basketbol, drama, şiir gibi çok geniş bir yelpazededir. Bunların yanında yarım günlük geziler, eğlenceler ve piknikler de eğitimi renkli hale getirir.

Yaz okulları ile çocuğun küçük yaşlardan itibaren grup içinde iletişim kurmayı ve sorumluluk almayı öğrenmesi, farklı bölgelerden insanlarla tanışarak sosyalleşmesi amaçlanmaktadır. Eğitimler için ailelerinden ayrılan çocuklar, kendilerini kontrol etmeyi öğrenirler. Aktiviteleri gerçekleştiren kuruluş ile ebeveynler sürekli iletişim halinde olduklarından çocuğun en yüksek fayda ile geri dönmesi kolaylaşır. Yaz döneminde öğrencinin ne tür faaliyetlerle uğraşmak istediği öğrenilmeli ve ortak bir karar verilmelidir. Eğitimin muhtevası ve sosyal faaliyetlerin zenginliği seçim yapılırken mutlaka dikkate alınmalıdır.

17.04.2007


Eğitim dünyasından haftaya bakış

*Eğitim Sen'den yapılan yazılı açıklamada, “ek ders mağduriyetinin son bulması” için toplanan on binlerce imzanın, geçen hafta Millî Eğitim Bakanlığına (MEB) teslim edildiği bildirildi. “Ek derslerle ilgili mağduriyet ortadan kalkana kadar eylemlerimizi sürdüreceğiz” denilen açıklamada, 19-20 Nisan tarihlerinde “Ek Ders Ücretime Dokunma” muhtevalı kokartların bütün iş yerlerine takılacağı, 21 Nisan Cumartesi günü bütün illerde bir saatlik oturma eylemi yapılacağı, 25 Nisan Çarşamba günü ise hizmet üretilmeyip bütün illerde alana çıkılacağı ve yürüyüş yapılacağı kaydedildi.

*TED'in 4 bin öğrenci, 1500 öğretmen ve 1500 veli üzerinde yaptığı araştırmaya göre velilerin yüzde 58'i çocuklarının iyi bir eğitim aldığına inanıyor. Öğretmen ve veliler liseler giriş için üç sınava da destek veriyor. Araştırmada eğitimin 12 yıla çıkarılması ile ilgili olarak velilerin yaklaşık yüzde 50'sinin zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması gerektiğini düşündüğü ve ayrıca velilerin eğitim düzeyinin yükseldikçe bu konudaki düşüncelerinin arttığı ifade edildi. Araştırmaya katılan velilerden çocukları özel okulda okuyanların oranının yüzde 3 olduğu belirtilerek, velilerin yüzde 73'ünün imkânları olması halinde çocuklarını özel okulda okutma düşüncesi içinde olduğu bildirildi. Velilerin yüzde 64'ünün çocuğunu okula gönderirken güvenlik yönünden endişe duyduğu, yüzde 32.3'ünün dershane için harcama yaptığı, yüzde 20'sinin çocuğuna harçlık vermediği ve velilerin yüzde 66'sının eğitimle ilgili herhangi bir kampanyadan haberdar olmadıkları kaydedildi. Öğretmenlerin eğitimin niteliğiyle ilgili görüşlerinin de yer aldığı araştırmada, öğretmenlerin yüzde 88'inin Türkiye'deki eğitim sisteminde okulların verimsiz olduğunu ve yüzde 89'unu ise verilen eğitimin gelişmiş ülkelerdeki okullarda verilen eğitimin kalitesinde olmadığını düşündükleri bildirildi. Öğretmenlerin yarısından fazlasının sınıf mevcudunun kalabalık olmasının eğitim ve öğretimde çeşitli sorunlara sebep olduğunu düşündükleri de kaydedildi.

*Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), okulları depreme karşı güçlendirmek amacıyla 2002-2006 yılları arasında yaklaşık 195 milyon YTL harcama yaptı. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, okul binalarını depreme karşı güçlendirmek amacıyla 2002 yılından bugüne çalışmalar yürüten bakanlık, bu amaçla 2002-2006 yılları arasında toplam 367 eğitim kurumu için 195 milyon 390 bin YTL harcama yaptı. Bakanlık, İstanbul'da deprem sebebiyle yıkılan okulların yerine yeni okullar yaparak, derslik kapasitelerini de arttırdı. Yıkılan bin 457 derslik yerine, 2 bin 359 yeni derslik yapıldı. 2002 yılında daha önce belirlenen 110 okulu depreme karşı güçlendiren bakanlık, bu iş için toplam 14 milyon 750 bin YTL harcadı.

*Meclis Millî Eğitim Komisyonu'nda, 17 ilde üniversite kurulmasını öngören kanun tasarısı kabul edildi. Bazı illerde kurulacak üniversitelerin adları değiştirildi. Tasarıya göre, Karaman, Ağrı, Sinop, Siirt, Nevşehir, Karabük, Kilis, Çankırı, Artvin, Bilecik, Bitlis, Kırklareli, Osmaniye, Bingöl, Muş, Mardin ve Batman'da üniversite kurulacak. Yeni kurulacak 17 üniversite dolayısıyla 20 bin 995'i akademik, 7 bin 55'i idarî, 170'i döner sermayede olmak üzere toplam 28 bin 220 kadro ihdas edilecek.

17.04.2007


Öğretmenim, diğer öğretmenlerle iletişiminiz nasıl?

Eğitimciler, öğrencilerle sürekli iletişim halindedirler. Öğretmenlerin çocukların sorunlarına daha dikkatle yaklaşması ve eğitim kalitesinin artması için diğer öğretmenlerle de iletişim kurmalarında fayda vardır. Öğretmenler, deneyimlerini, bilgilerini diğer öğretmenlerle paylaşarak onların konuları çocuklara daha kolay aktarmasını sağlayabilirler. Her olayı yaşayarak tecrübe edecek zamanımız yoktur, bu sebeple daha tecrübeli öğretmenlerin görüşünü almak, daha tecrübesiz olanlara yardımcı olmak çok önemlidir. Yine eğitimci-yönetici iletişimine önem verilmelidir. Öğretmenler arasındaki olumlu iletişim çocuklar tarafından da fark edilmektedir. Çocuklar öğretmene bağımlı hale getirilmemeli, sıkıntıya düştüklerinde ya da o anda bir konu hakkında bir şey öğrenmek istediklerinde bunu diğer öğretmenlerine de sorabilmelidirler.

17.04.2007


Konuşmadan önce iki kez düşünmek gerek!

Kelimeler ağacın yapraklarına benzer, onların bol olduğu yerde anlam meyveleri azdır (Alexander Pope). Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür (Yunus Emre). Konuşma, insanın aklını kullanma sa-natıdır (Eflatun). Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz (Berthard Russel). Sessizlik de bir çeşit konuşma san’atıdır (Hazzlitt). Dinlemekten akıl, söylemekten pişmanlık doğar (İtalyan atasözü). Çocuklarınıza dilini tutmasını öğretiniz. Konuşmayı nasıl olsa öğreneceklerdir (B. Franklin). İnsanın en çok unuttukları, söyleye söyleye bıkmış olduğu şeylerdir (La Rochefoucauld). Her insanın düşündüğünü söylemeye, her dinleyenin de ona karşı çıkmaya hakkı vardır (Samuel Johson). Doğruyu söylemek değil, anlatmak güçtür (Anonim). İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur. (Montesquıe). Gerektiği yerde açıklamayan, gerekmediği yerde açıklayan kişiye budala denir (Alain).

17.04.2007


Bana düşlerini anlat

Bir kütüphanem olsun istiyorum öğretmenim.

İçerisinde binlerce farklı kitap olduğunu hayal ediyorum.

Evdeki bütün kitapları tekrar tekrar okudum, inanın,

Sınıf kütüphanesindekilerin bile hepsini ezberledim.

Okulum hiç bitmesin istiyorum, öğrenmek sona ermesin…

Sizin kadar çok şey bilmeyi, başkalarına anlatmayı diliyorum.

Kütüphaneler insanlarla dolacak, sayfa hışırtıları duyulacak,

Biliyorum öğretmenim, bu hayalim mutlaka gerçek olacak…

17.04.2007


Akıllı

Eski Roma’da ölüm döşeğinde olan bir hâkimle yardımcısı arasında şu konuşmalar geçer:

—Ben artık ölüyorum; yargıçlığı sana bırakıyorum.

—Ben nasıl yapabilirim efendim?

—Hiç merak etme! Eğer bir akıllı ile bir deli arasında dâvâ olursa, akıllıyı dinler ve ona göre karar verirsin. İki deli gelirse zaten mübaşir haberin olmadan onların işini halleder.

—Peki efendim. Ya iki akıllı gelirse ne yapayım?

—Olacak şey mi? Ben kırk yıllık yargıcım, daha hiç iki akıllının birden geldiğini görmedim.

17.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004