Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Anne babamız hatalı da olsa...



İzmir/Urla’dan Volkan Bey:

*“Ben babamı hayatta hiç görmedim. Ben küçük iken annemden ayrılmış, beni annem yetiştirmiş. Şimdi evliyim. Ve hâlâ babamı görmedim. Fakat babamın yerini tesbit ettim. Ama içimde ona karşı hiç sıcaklık yok. Gitmem gerekir mi? Üzerimde hiçbir hakkı yok iken, bu bir borç mudur? Eğer borç ise gideceğim; borç değilse, gitmeyeceğim. Çünkü o hiç arayıp sormuyor.”

Annemiz ve babamız melek değildirler, beşerdirler. Beşer, şaşar demiş atalarımız. Annemiz ve babamız da hata yapabilirler. Onları hatasız bilmek zaten eşyanın tabiatına zıttır. Hatta meşhur bir atasözümüzü—ne kadar uyarsa—biz şöyle çevirelim: “Hatasız anne baba arayan, anne babasız kalır.” Onlar da insandırlar çünkü. Onların imtihanlarının bir boyutu da, çocuklarına karşı tavır ve tutumları olacaktır. Yarın mahşerde bundan dolayı hesaba çekilirler. Allah Âdildir, Hâkimdir, Hakîmdir. Kimsenin hakkını kimsede bırakmaz.

Öyleyse unutamayacağımız, ihmal edemeyeceğimiz, anne ve babanın hiçbir olumsuz tavrıyla gölgeleyemeyeceğimiz bir hak, evlat üstünde durmaktadır: Anne ve baba hakkı! Anne ve baba çocuklarını arayıp sormasa da mı, haksızlık yapsa da mı, eşit davranmasa da mı, diğer çocuklarını kayırsa da mı? Evet, evet, evet!

Evlât üzerindeki anne ve baba hakkı Allah hakkından sonra gelir ve şarta bağlı değildir. Kur’ân çok açık, “Biz insana, önce Bana, sonra da anne ve babana şükret diye tavsiye ettik” buyuruyor.1

Evlât olarak—Allah hakkı için—dünyada en nazik olacağımız insanların birincisi annemiz, ikincisi babamızdır. Onlar bize hangi tür haksızlık yapmış olurlarsa olsunlar; bizi ne tür bir muameleye tâbi tutmuş olurlarsa olsunlar; onlar tarafından en horlanan, en hakir görülen, en sevilmeyen, en çok dışlanan ne kadar biz olursak olalım; onlara saygıda kusur etmeyeceğiz.

Biz haklı da olsak, haksızlığa da uğramış olsak, anne ve babamızla ilişkilerimizi koparmayacağız. Eğer uzaktaysak, telefonlaşmaktan çekinmeyeceğiz. Telefon da dâhil her türlü haberleşme araçlarıyla görüşmeye, aramaya, hâl ve hatırlarını sormaya, bir ihtiyaçları varsa elimizden geldiğince ilgilenmeye ve yardımcı olmaya çalışacağız; sırf Allah için, yalnız, yalnız ve yalnız Allah için.

Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, dünyayı da isteyen, âhireti de isteyen, annesini ve babasını memnun etmelidir. Çünkü onları memnun ve razı etmek dünyada rızıkta bolluk ve bereket sebebidir; âhirette ise Allah’ın rızasına ermeye ve Cennete girmeye vesiledir. Onları kırmak ve rencide etmek ise, tek kelimeyle,—Allah muhafaza—dünyada ve âhirette hüsran ve felâket demektir! Allah’ın rahmetini ve merhametini isteyen, rahmetin birer hediyesi olan anne ve babasına ulaşabildiği ölçüde ulaşmalı ve onlara merhametli davranmalıdır.2

O halde onların varsa bize karşı meselâ bizi yok saymalarını kesinlikle sinemize çekelim, yok sayalım, görmeyelim; onları affedelim, geçelim. Allah hakkı için. Onlara duâ edelim. Hallerini ve hatırlarını arayalım, soralım. Onların bize olumlu cevap vermesini beklemeyelim. (Belki onların da kalbi bize karşı kırıktır! Belki bizim de hatalarımız vardır!) diye düşünelim. Kendimizi denetleyelim. Kendimizi sorgulayalım. Ama onları denetlemeyelim. Onlara hesap sormak bize ait değildir çünkü.

Hatamız varsa da, yoksa da, onların gönlünü almaya ve helâlleşmeye bakacağız; hak dâvâ etmeden! Eğer bizi kabul etmiyorsa, bizi yok sayıyorsa, biz nezaketimizi ve saygımızı asla bozmayacağız. Suçumuz olmasa da, gönlünü almaya, gönlüne girmeye devam edeceğiz. Başarıncaya kadar! Usanmak, geri çekilmek, sabırsızlık göstermek yok! Uzaktaysak, telefonu yüzümüze kapasalar bile; biz hiç bozulmadan, yeniden açıp; “Anneciğim, babacığım! Ellerinizden öperim. Allah’a emanet olun” diyeceğiz ve telefonu nazikâne kapatacağız. Annemize ve babamıza karşı âdeta melekleşeceğiz. Şartsız olarak.

İnanın bunu başaran, dünyada da, ahirette de umduklarına ulaşır, korktuklarından emin olur.

Son söz olarak diyebiliriz ki, anne ve babaya ulaşmak ve onlara iyilik yapmak evlât üzerine borçtur. Bu borcu yukarıda zikrettiğimiz âyet evlâtlara yüklüyor. Allah’ın merhametini bu borcu ödememize bağlı olarak üzerimize celp etmiş oluruz.

Dipnotlar:

1- Lokman Sûresi, 31/14

2- Mektûbât, s. 252

25.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.04.2007) - Hastalıklar ceza mıdır?

  (23.04.2007) - Tövbe edildiğinde büyük günah ‘büyük’ değildir

  (22.04.2007) - Muhtelif sorular

  (21.04.2007) - Kısa kısa

  (20.04.2007) - Muhtelif cevaplar

  (19.04.2007) - İki önemli mesele

  (18.04.2007) - Sevgi elçileri Hilton'da

  (17.04.2007) - Kur'ân'a göre kâinat

  (16.04.2007) - Evlilikte denklik üzerine

  (15.04.2007) - Ümmet Kur'ân'dan uzak kalmadı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004