Eskişehir’den Volkan Bey:
*“Kadınlar için Cuma namazının farz olmamasının hikmeti nedir? Neden farz değil?”
İslâm Dini ibadetlerin vücup ve sıhhat şartlarını ortaya koyarken, zorluğu değil, kolaylığı; nefreti değil müjdelemeyi; tören resmiyetini değil, ruhu ahlâka ve kemâlâta yükseltmeyi esas almıştır. Kadınlardan gitme imkânı olmayanlar için Cuma namazının farz olmayışı bir kolaylıktan ibarettir. Yoksa imkânı olanların kılmalarına bir mani yoktur. Bu yeni bir hüküm de değildir.
Dört mezhep imamları, emir olmayan bir hususu hiçbir zaman “yükümlülük” gibi göstermemişler; fakat aksine bir delil olmadığı takdirde, edasını ve ifasını insanların tercihine bırakmışlardır. Emir olan hususları ise insanların tercihine bırakmamışlar, yükümlülük ve faziletteki öncelik derecelerini tafsilâtıyla bildirmişlerdir.
İşin özü şudur: Dört mezhebe göre kadınlara Cuma namazı farz değildir. Ancak kılarlarsa sahih olur ve o günkü öğle namazını kılmış olurlar. Yani Cuma namazı kılan bir kadının, tıpkı Cuma namazı kılan bir erkekte olduğu gibi, o günün öğle namazını kılma farziyeti üzerinden kalkmış olur.
Bu şu demektir: Kadınlar Cuma namazını kılarlarsa, öğle namazını farziyetten düşüren bir “farz ibadeti” eda etmiş olurlar. Namazları “farz” olarak sahihtir. Kılmazlarsa, kendilerine Cuma namazı zaten farz değildir; bu durumda hiçbir mesuliyetleri yoktur; sadece o günün öğle namazını kılmakla yükümlüdürler.
Böylece mezhepler, kadınlara yeni bir mes’ûliyet yüklememişlerdir. Çünkü sünnette de yükümlülük getirici bir delil yoktur. Mezheplerin yaptıkları, aynen Peygamber Efendimizin (asm) uygulamasında olduğu gibi, kadınların Cuma namazı kılabilmelerine kapıyı aralık bırakmaktan ibarettir. Ama yükümlülük getirmemişlerdir; çünkü aslını sünnetten almayan bir yükümlülük dinin özü ve üslubu ile bağdaşmaz.
Fıkıh mezhepleri konuyu genel ahlâk açısından da değerlendirmişler; kadınların Cuma namazı kılmalarını fitneye sebep olmayacak biçimde camiin ve cemaatin hazırlanması ve organize edilmesi şartına bağlamışlar ve eğer fitne söz konusu olacak ise, kadınların Cuma namazı kılmalarını “ittifakla” mekruh saymışlardır. Çünkü namazda kalp huzuru, ihlâs, huşu ve Allah korkusunu muhafaza ve takviye etmek esastır.
Dört mezhebin içtihadıyla Müslüman toplumların iffet ve ahlâk ağırlıklı hassasiyeti birleşince, bunca yıldır toplumun örfü kadınların camilerde Cuma ve bayram namazı kılmalarına fiilî bir engel teşkil etmiştir. Aslında örfün ibadete bu derece müdahalesini abartılı ve haksız bulmak mümkündür. Yani camilerde kadınlar için de düzenlemelere gidilebilseydi ve sünnette olduğu gibi kadınlara bir tercih fırsatı verilseydi şüphesiz daha doğru olurdu. Fakat bu fırsatı vermeyen kurum mezhepler değil, toplumun örfüdür.
Camileri ve cemaati fitneye meydan vermeyecek şekilde hazırlamak ve düzenlemek şartıyla, kadınlara Cuma ve bayram namazı kılma imkânı tanınmasında şüphesiz hiçbir sakınca yoktur. Hatta faydadan uzak da değildir. Çünkü kadınların da ibadette cami ve cemaat ruhuna ihtiyaçları olduğu bir gerçektir.
Fakat kadınlar için Cuma namazını farz ilân etmek, İslâm dininin tanıdığı kolaylığı yok saymak demektir. Ki, bu tehlikelidir. Bu, dini kolaylaştırmak değil, zorlaştırmak olur.
***
Şanlıurfa’dan okuyucumuz:
*“Kendi hatalarınızı görmeyip, aynı hatalar yüzünden başkasını eleştirmemiz ve kınamanız ona zulüm olmaz mı?”
Kur’ân terbiyesine göre, başkalarının hatalarını araştırmamız, başkalarını hataları yüzünden eleştirmemiz ve kınamamız zaten doğru bir davranış değildir. Eleştirmenin de bir adabı vardır. Bediüzzaman “Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar”1 der. Bu anlamda tabiî ki öncelikle kendimizi eleştirmeli, kendi hatalarımızı görmeli ve düzeltme yoluna gitmelidir. Başkasının bir hatasını gördüğümüzde ise, uygun bir dille kendisine söylemek şartıyla, insafla, hakperestlikle, lütufla ıslahına çalışmalıdır.
Kur’ân, “Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayınız. Birbirinizi gıybet etmeyiniz!” buyuruyor.2 Yine Kur’ân’da başkalarını eleştirmek ve kınamak yerine; affetmek, bağışlamak ve başkalarının kusurlarını yok sayıp geçmek bir güzel ahlâk ve fazilet olarak tavsiye ediliyor.3
Kur’ân’ın bu tavsiyeleri güzel ahlâktır. Bunun aksi ise kötü ahlâktır, kötü huydur. Yani kendi hatasını görmeyip başkalarının hatalarıyla meşgul olmak; 1- Kötü ahlâktır veya ahlâksızlıktır. 2- Haksızlıktır. 3- Zulümdür.
Dipnotlar: 1- Hutbe-i Şamiye, Sayfa 147 2- Hucûrat Sûresi: 12 3- Âl-i İmrân Sûresi: 134
19.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|