Başbakan Erdoğan DYP Genel Merkezinden ayrıldıktan sonra DYP yöneticileriyle, ANAP’tan çıktıktan sonra da ANAP’ın ileri gelenleriyle konuştuk.
Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’nun görüşmeyi net bir şekilde açıkladıklarını belirttiler.
DYP’den Nevzat Ercan, Başbakan’ın kendilerine bir “367 talebiyle gelmediğini” söyledi. “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin süreç konuşuldu” dedi. Peki Erdoğan aday olup olmayacağı yönünde bir imada bulunmuş muydu? Ercan, “Yok. Öyle bir şey hissedilmedi” dedi.
ANAP’tan ise Mehmet Keçeciler’le konuştuk. “Seviyeli bir görüşme oldu” dedi. “367’yi tamamlamak gibi bir talebin söz konusu olmadığını” belirtti, ama ziyaretin amacından bunun çıkarılabileceğini ifade etti. Erkan Mumcu ise zımnî de olsa böyle bir talebin hissettirildiğini ifade etti.
Erkan Mumcu kürsüye çıktığından Genel Kurul salonunu terk ediyordu Erdoğan. Peki karşılaştıklarında ne olmuş?
Mumcu’nun, “Nasılsınız, iyi misiniz?” şeklindeki sorusuna, “İyiyim” yanıtını verdikten sonra “Sen nasılsın” diye sormuş Erdoğan.
Kurabiye ve çay ikram edilmiş her iki genel merkezde de AKP heyetine.
Erkan Mumcu ilk başlarda daha heyecanlıymış. Ne de olsa bir süre Erdoğan’la siyaset arkadaşlıkları oldu sonra yolları ayrılarak, “nankör kedi” muamelesi yaşadılar.
Demokrasinin en önemli sınavında ise Mumcu’nun partisi anahtar konumunda oldu.
Bu arada ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki önerisi, Çankaya krizlerini aşmanın en büyük ilâcı.
Cumhurbaşkanını halk seçmediği müddetçe Türkiye, her 7 senede bir Çankaya hummasına tutulmaktan kurtulamaz.
Hadi bu kez zamanın darlığı mazeret olarak ileri sürülüyor. Peki genel seçimlere gidilirken, anayasa değişikliği yapılarak cumhurbaşkanını halka seçtiremez miyiz? 7 yıl insanların ömründe önemli bir süre olabilir, ama devletler için bu geçerli değil. Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek ve Türkiye tekrar Çankaya sancıları ile kıvranmaya başlayacak.
Çare milletse, cumhura kendi başkanını seçtirip Çankaya’ya güçlü bir cumhurbaşkanı çıkarmak gerekli.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili takvim hızlanırken, merkez sağda ilginç bir gelişme su yüzüne çıktı.
Bu da DYP ile ANAP arasındaki yakınlaşma.
ANAP grubuna biraz da bu merakla gittim. Kürsüde Mahmut Koçak vardı. Yeşil kravatını takmış, Anavatan’a geçmişti. Güçlü bir hitabeti, şiirsel bir anlatımı vardı. Doğrusu Koçak’ın bu denli iyi bir hatip olduğunu bilmiyordum.
Ömer Abuşoğlu’nun vefatıyla birlikte gruptan düşen ANAP, Mahmut Koçak’ın katılımıyla birlikte tekrar grup kurdu.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tavrından, yeniden grup kurmasından ziyade merkez sağdaki yeni işbirliğiyle ilgiliydim.
Erkan Mumcu grup konuşmasında buna değinmedi, ama daha sonra katıldığı söyleşilerde, bunun 2 Kasım seçimlerinden bu yana güçlü bir şekilde kendini hissettiren bir talep olduğunu ifade etti.
Türkiye’nin normalleşmesi için merkez sağ ve merkez solun inşa edilmesi gerektiğine inanan birisiyim.
Ancak bunun ne şekilde olduğu çok önemli. Bu işbirliğinin arkasındaki irade ne? İrade taban olabilir ya da partilerin yetkili kurulları veya liderleri; yani tavan olabilir.
Almanya Başbakanı Helmut Kohl iki ülkeyi birleştirip, “Birleşik Almanya’yı” ortaya çıkardı.
Tüm bunlar meşru zeminler.
Bunlara hiçbir ihtiyaç kalmadan millet de bunu sağlar. Çok partili demokrasiye geçildiği günden bu yana, askerî müdahale dönemleri dışında millet siyasî istikrarı merkezde sağlamayı başardı. Ama bir süredir siyasî sisteme dışarıdan müdahaleler çok fazla olduğu için merkez de tahrip oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken Anavatan ve DYP, siyasî meşruiyet aracı haline geldiler.
Demokrasi açısından yapıcı bir rol üstlendikleri takdirde, bir ışık yakabilir, sağduyu ve normalleşmenin adresi olabilirler.
İşte böylesine kritik bir aşamada DYP ile ANAP’ın birlikteliği ortaya çıktı.
Parti kadrolarından konuştuklarımız heyecanlıydı.
Merkez sağın inşası açısından heyecanlanmamak mümkün değil.
Milletin bunu sağlamasının daha sağlıklı olacağı kesin.
Ayrıca ilk kez böyle bir hevesle yola çıkılmıyor. ANAYOL bu gayeyle kurulmuştu.
Hatta DYP lideri Tansu Çiller sağın birleşmesi adına koltuğundan feragat etmişti.
Bazı illerde teşkilâtlar birleşme görüşmelerine başlamış, DYP ve ANAP’lı bakanlar illeri ziyaretlerinde iki teşkilâtı da ayrı ayrı ziyaret eder olmuştu.
Haziran’da yerel ara seçimler vardı ve o seçimlerde DYP’nin güçlü olduğu yerde DYP’nin adayı ANAP’ın güçlü olduğu yerde ANAP’ın adayı desteklenecekti.
Sonra ANAYOL öyle bir çöktü ki, merkez sağ diye bir şey kalmadı.
Buradaki tehlike şu. Bu birilerinin cumhurbaşkanlığı pazarlığı için ortaya attığı bir formül olur ve başarısızlıkla sonuçlanırsa, zararı genel seçimlerde görülür. Merkez tamamen tasfiye olur.
19.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|