Merkez sağda toparlanma gayretleri sürüyor. Tabandan yükselen sesler bu doğrultuda üst düzey diyalogları hızlandırdı. Öncelikle DYP ve ANAP arasında mekik diplomasisi başladı. Daha önce, o günlerin ANAP Genel Başkanı Nesrin Nas ve parti yetkilileri DYP ile ciddi bir müzakereye geçmişlerdi… Ancak sonuçlanamadı.
Sonrasında Erkan Mumcu’nun ANAP Genel Başkanı olmasıyla, Meclis içinde AKP’den ayrılan milletvekilleriyle grup gayretleri başladı. Doğru Yol Partisi de o günlerde kongre telâşındaydı. 40 kişilik Genel İdare Kuruluna milletvekillerini almama prensibiyle birlikte, tereddütlü vekiller ANAP bünyesine geçtiler.
Geçen süre zarfında görüldü ki, sadece parti değiştirenlerle kurulacak bir grubun, tabanı harekete geçirmek ve istenen muhalefeti yapmak için yetmeyecekti. Ayrıca ANAP’ta yeni imaj denemeleri ve eskinin algı sistemi ile sertleşen üslup ve muhalefet gerginliği, fazla prim yapmadı. ANAP’ın kamuoyu yoklamalarında barajı aşma şansı görünmüyor.
12 Eylül’ün getirdiği sağı bölme ve merkez sağın Büyük Türkiye Partisine kapatma cezası verip seçime sokmama ile iktidara çıkan ANAP sonrasında DYP ile uzlaşmaz tutumlar; iki tarafın da keskin sirke gibi küpüne zarar veren restleşmeleri, merkez sağ seçmenini hem bunalttı, hem de yeni arayışlara sevk etti.
Bu siyasî seyir, yeni bir söylem ve farklılık iddiası ile ortaya çıkan bütün tepki oylarını AKP’ye kaydırdı. Demokrat taban, sertleşen iç muhalefeti, kişisel hırsla tabana ve misyona zarar veren bitmeyen kayıkçı kavgalarını sürdürenleri sevmiyor.
Yakın siyasî tarihin 12 Eylül miladı ile genetiği değiştirilen demokrasimizin, tekrar hormonal yapılardan kurtulması ve gerdirici gündemleri azaltacak ortak uzlaşma zeminleri bulunmalı. Şartlar; sivil, muhafazakâr ve demokrasi olgunluğunu geçmişinden alan umur görmüş kadroların anaç özelliğini diriltmelerini zorunlu kılıyor.
Merkez sağda düşünülen ve teşebbüs edilen bu birleşme zemini, mevcut iktidara husumet niteliği taşıyan veya belli kaygıları masa başında seçimle sonuçlandırma taleplerinden öteye, CHP karşısında makul ve mutedil çoğunluğun ortak adresini, kimyasını yeniden ve doğru bir yapıyla inşa arzusunun getirdiği bir arayış ve kavrayış olmalıdır.
Toplumun değerleriyle çatışan ve azınlık tahakkümünü rejim üzerinden yürüten CHP ve değerlerle çatışan aydınlar karşısında sivil siyasetin omurgalı ve “Yeter söz milletin” felsefesine aktif söylemle sahip çıkacağı bir tavır ve kalıcılık gerekmektedir.
Demokrat halk tabanının yüzde 80 olduğu bir ülkede milliyetçi ve din eksenli siyasi söylemlerin çekirdek olarak maksimum yüzde 15-20 arasında olduğu düşünülürse, ekseriyetin tercümanlığına duyulan özlem artmaktadır. Mevcut yapıyı/sistemi, demokrasi ve insan merkezli olacak şekilde devletin rehabilitasyonunu yapacak ehil, tecrübeli, hazımlı ve kucaklama potansiyeli uygun bir altyapı gerekmektedir. Bu noktada, zihnî inkişafları geleceğe açık bir içerik ihtiyacı siyasetin sosyal gerekliliği olarak önümüzde duruyor.
Sağın bölünmüşlüğünden solu sürekli iktidar ortağı yapan/yaptıran dönemler de bitmeli.
Celal Bayar köşkünde DYP ve ANAP liderlerinin yaptıkları görüşmede ortaya koydukları çerçeve ve diğer partilerin de toparlanma mesajları, milletin tercihlerinin güçlü merkez ve merkeze yanaşan sağ partilerle, rejim bariyerine ve statüko filelerine takılma riskini azaltacağı yönünde.
Ortak değerler için şahsî tasavvurlarını aşan ve toplumun beklentilerine hassas bir siyasi kalitenin Türkiye’ye mal olması, kısa vadedeki kayıpları uzun vadede telâfi edecektir.
Merkez kavramını, yeniden anlamlandıracak bir öngörü ile tabanı toparlayacak üst yapılar teşkil etmek, geleneğe daha kurumsal ve köklü ruh katar. Milletin merkezindekine üst yapı olmak, gerçek merkez olmaya yol açar.
19.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|