Kur’ân’da Allah’ın ortağı, benzeri, misli, misâli, şebihi, zıddı olmadığı, hiçbir mahlûka benzemediği tekrar tekrar vurgulanır. Pek çok hadiste de bunun ruhuna uygun tanımlamalar yapılır. Bir hadiste ise, “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân ismini tamamıyla gösterir bir sûrette yaratmıştır”1 buyrulur. (Kaynaklarda “Kendisini tamamıyla gösterir bir sûrette” şeklinde geçmektedir.)
Bazıları bu hadisin zahirî anlamına bakarak tevhidle çelişkiye düşüyor. Bu hadisi okuyunca veya duyunca nefis ve şeytanın vesvesesiyle zihinlerini karıştırarak, “Allah, insanı kendi sûretine benzer bir şekilde yarattı” şeklinde yorumlayıp fasit bir anlayışa sürükleniyor.
Bu hadisin zahirine saplanmadan önce şu hususu dikkate almalı: Âyetlerin müteşâbihâtı/benzetmeleri olduğu gibi, hadislerin de müteşâbihâtı vardır.
Bu hadis-i şerifi okuduğumuzda öncelikle ve özellikle Allah’a iman esasını nazara almamız gerekir. Bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden; yıldızları zerreler gibi hikmetli, kolay çeviren, gezdiren ve molekülleri muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin şeriki/ortağı, nazîri/benzeri, zıddı, niddi olmadığı gibi, sûreti, misli, misâli, şebîhi/benzeri dahi olamaz.
Öyleyse bu hadisten kasıt nedir?
Rahman olan Allah’ın tüm isim ve sıfatları, kâinattaki tüm varlıklara derece derece tecellî etmiştir. Her varlığın simasında/yapısında Rahmânî sıfatın bir tür yansıması vardır. İnsan ise, kâinatın bir özeti, bir minyatürü şeklinde yaratılmıştır. Dolayısıyla Rahman ismi, en ileri derecede insanda tecellî etmiştir. Evet, insan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir sûrettedir.4 Bu hadiste esasında nazara verilmek istenen noktalardan birisi budur.
Elbette ve hiç şüphesiz ki, maddeden münezzeh olan Allah, sûretten de münezzehtir. Dolayısıyla hadiste dikkate alacağımız mânâ “Allah insanı kendi sûretinde yarattı” değil, “Rahman sûretinde yarattı”dır. Cenâb-ı Hak, cisimden ve sûretten münezzeh. Ama gel gör ki, insan bu hadisi okurken nefis ve şeytan onun hayalini ifsat eder ve sanki hâdis-i şerif, “Allah, insanı kendi sûretine benzer bir şekilde yarattı” şeklindeymiş gibi yanlış bir anlayışa götürür.
Hadiste geçen Rahman ismine bilhassa dikkat etmek ve bu hak kelâmı, “Allah’ın rahmetinin bütün varlık âlemi içinde en fazla insanda tecellî ettiği” şeklinde anlamak gerekir. Zira, mantıken de biliyoruz ki, yazar yazdığı yazıya, usta yaptığı esere, mobilyacı sanatı olan mobilyaya benzemediği gibi, Yaratıcı da yaratılana benzemez. Ki, biri “Yaratıcı”, diğeri “yaratılan!” Arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir ki?
Bu hadis-i şerifteki “sûret-i Rahman” mefhumundan anladığımızı özetlersek; Allah’ın Rahman ve Rahimiyetinin, “ahsen-i takvîm” denen en güzel, tam kıvamında, yani, en kapsamlı, en parlak, en geniş bir aynası ve en muhteşem tecellîsi insandadır.
Dipnotlar:
1- Buhârî, İstizân: 1. Bâb; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28
19.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|