Fitneye karşı Ensar çağrısı-4
Bundan 82 yıl evvel Şarkî Anadolu'da yaşanan Şeyh Said hadisesinin arka planında yatan en büyük garazkârlıktan biri de, aynı topraklar üzerinde bin yıldır kardeşçe yaşamış olan Türklerle Kürtleri birbirine düşman etmekti.
Nice teessüfler olsun ki, bu münâfıkane maksada bir ölçüde vâsıl olundu.
Şeyh Said ve arkadaşları yakalanıp İstiklâl Mahkemesinde idam talebiyle yargılandığı günlerde, Van'da münzevî bir hayat sürmekte olan Bediüzzaman Said Nursî de oradan alınıp ihtiyaten Garbî Anadolu'ya sevk (sürgün) edildi.
Jandarmalar kendisini almaya geldiklerinde, bölge halkı ve ileri gelenleri buna mani olmak istemiş, hatta bir kısmı yollara dökülüp demişler ki: "Aman Efendi Hazretleri, bizi bırakıp gitme. Müsaade buyur, sizi göndermeyelim. Arzu ederseniz Arabistan’a götürelim."
Buna benzer sözlerle yalvaran zatlara, ahaliye ve silâhlı gruplara teskin edici nasihatlerde bulunan Üstad Bediüzzaman ise "Ben Anadolu’ya gideceğim, onları istiyorum" diyerek, yoluna devam etmiştir. (Tarihçe–i Hayat, s. 136)
Kaderin sevk–i İlâhîsine tâbi olan Bediüzzaman Hazretleri, bir müddet Burdur ve Isparta'da bekletildikten sonra ücrâ bir köşeye, Barla'ya nefyedilir.
Ne var ki, burada da rahat bırakılmaz. Müslüman Türk gençlerinin etrafında pervane olduğunu fark eden dessas münafıklar, derhal harekete geçer ve dehşetli propagandalarla taarruza başlarlar.
İşte, bizzat Üstad Bediüzzaman'a kadar ulaşan ve eserlerinde gereken cevaplarıyla birlikte zikredilen o dehşetli propaganda malzemesinden birkaçı.
Barla Lâhikası, sayfa 149: "Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar: 'Said Kürttür; bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz.'"
Mektubat, sayfa 407: "Şeytanın telkiniyle ve ehl-i dalâletin ilkaâtıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyetlerini tahrik etmek için diyorlar ki: 'Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemâl vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesâi etmek, hamiyet-i milliyeye münâfidir (aykırıdır.)'"
Şuâlar, sayfa 327: "Kırk seneden beri bütün kuvvetiyle, bütün âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve Türk milleti Kur’ân’ın bayraktarı ve senâ-i Kur’âniyeye mazhar olduğu için o milleti çok seven ve hayatını onlar içinde geçiren bir adam hakkında, sâbık vali resmî lisanla ihanet için propaganda yapmak ve dostlarını ürkütmek için 'O Kürttür, siz Türksünüz, o Şâfiîdir, siz Hanefîsiniz' deyip, herkesi ürkütüp ondan çekindirmeye çalışması..., hangi maslahat, hangi kànun buna müsaade eder?"
* * *
Evet, buna benzer şiddetli propaganlarla, Üstad'a ve Nur'a talebe olan ihlâslı Müslüman Türk gençleri, Bediüzzaman Hazretlerinden soğutmak sûretiyle koparılmak istenmiş.
Ancak, nihayetsiz şükürler olsun ki, bu gayelerinde muvaffak olamadılar.
O dehşetli propaganda bombardımanı, İslâm kardeşliğiyle teşkil edilmiş olan sağlam Nur kalesine tosladı ve gerilemek durumunda kaldı.
İşte, yukarıda ismi zikredilen eserlerin yine aynı sayfalarında, nifak tohumu eken, gençleri zehirlemeye çalışan o mülhid ve münafıkların dessasane çabalarını boşa çıkartan Üstad Bediüzzaman'ın onlara verdiği cevapların bir kısmı:
* "O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuruş mülhidlere derim ki: Din-i İslâmiyet milliyetiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Ve bin seneye yakın, Kur’ân’ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibâne gezdiren bu vatan evlâtlarına, İslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım. Sen ise, ey hamiyetfuruş sahtekâr! Türkün mefâhir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir surette mecazî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var."
* "Ben bu münafıkların vicdansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulunmamak için diyorum ki: Evet, ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki, dokuz sene (35 sene oldu) mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine kendi dilleriyle hizmet ettiğim, bu havalideki insanlara malûmdur."
Ey ihvanlar! Aleyhindeki bunca propagandaya rağmen, Üstad Bediüzzaman'dan ayrılmayan, etrafında pervane olan, gerektiğinde hayatını fedâ etmekten çekinmeyen bu hâlis, sâdık, sebatkâr Nur talebelerinden bizlerin de alacağı pekçok dersler yok mudur? O aziz insanlara lâyık birer kardeş olmamız gerekmez mi?.. Elbette gerekir diyorsak, birbirimizi de elbette ki himaye ve müdafaa etmek durumundayız.
O zamanlar, Üstad Bediüzzaman muhacir iken, Müslüman Türk kardeşleri de ensar olmuşlardır. Bizler, hepimiz, bugün de aynı durumda olmamız ve aynı tarz hizmette bulunmamız gerekmez mi? Buna şiddetle ihtiyacımız yok mu?
Bütün bunları tedbirleriyle birlikte düşünmeye devam inşaallah...
GÜNÜN TARİHİ 19 Nisan 1919
Kars'ın kara günleri ...
Bir hafta kadar evvel Kars'ı işgal eden İngiliz kuvvetleri, bu önemli serhat şehrini Ermenilere teslim etti. Kars'ın idaresini ele geçiren Ermeniler, yaklaşık bir buçuk sene müddetle burayı ellerinde tutarak Müslüman ahaliye kan kusturmaya devam etti.
* * *
1918 yılı başında Osmanlı ve müttefikleri karşısında Kafkas Cephesinden geri çekilmek zorunda kalan Rusya, Brest–Litovsk Antlaşması gereği Kars, Artvin ve Batum'u Osmanlı'ya terk etti.
Ancak, kısa bir süre sonra İngilizler ve müttefikleri galip gelince, bölgedeki durum tersine döndü. Ruslarla elele veren İngiliz kuvvetleri, özellikle Kars'a Ermenileri doldurup Türk ve Müslüman nüfusu katliâma başladı.
Ermeniler Kars'ı ele geçirirken, Gürcüler de eşzamanlı olarak Posof ve Ardahan'ı işgal etti. Kars'ın işgali, Kâzım Karabekir Paşanın 30 Ekim 1920 tarihinde gerçekleştirdiği püskürtme harekâtına kadar devam etti. Ayyıldızlı bayrak, Kars Kalesine Besmele–i Şerife ile o gün yeniden çekildi.
Yazımızı, Kâtibî isimli ozanıh bir Kars türküsüyle bitirelim:
Sana bir nasihatım var
Gel yanıma hele gardaş
Uzaktan arayıp gezme
Gitme elden ele gardaş
Harama sürme elini
Kötüden sakın kendini
Bazen hıfzeyle dilini
Dilden gelir belâ gardaş
Dinle okunan Ferman'ı
Bulasın derdine dermanı
Tersi savurma harmanı
Dane gider yele gardaş
Kâtibî'm geldim cihana
Şükür olsun ol Subhan'a
Halin arzeyle Sultan'a
Mihnet etme kula gardaş
19.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|