Fitneye karşı Ensar çağrısı-3
Türkiye'de uzun zamandır milleti huzursuz eden, insanlarımızın hayatını azaba çeviren ırkçılık illetini, bölücülük fitnesini bertaraf etmek ve terör ateşini söndürmek için yapılabilecek en büyük hizmetlerden biri, herkesin ayrı unsurdan olan din kardeşini savunması ve ona hakkıyla sahip çıkmasıdır.
İşte, böylesine sergilenecek olan kararlı, ihlâslı, kararlı bir tavır sayesinde, en şiddetli fitne rüzgârlarını dahi durmaya, sönmeye mahkûm olur. Bilumum fitnekârların hevesi söner, yahut kursaklarına hapsolur.
Peki, bu iş nasıl olur, yahut nasıl olmalı?
Meselâ, bir Türk, herhangi bir ortamda zulme, tahkire, tezyife mâruz kaldığını gördüğü bir Kürt kardeşini savunmaktan, ona sahip çıkmaktan çekinmeyecek. Tâ ki, o kardeşi tahrik olmasın ve kendi etnik kimliğiyle kendini müdafaa mecburiyetinde kalmasın.
Aynı durum, tersi için de geçerli.
Herhangi bir platformda bir Türk, sırf Türk olduğu için zulme, şiddete, hakarete hedef olduğu takdirde, Kürt kardeşi ona derhal sahip çıkacak ve onu nefsî müdafaa durumunda bırakmayacak.
Zira, Müslümanlar arasında bir kimsenin unsuriyet damarıyla kendini savunması kadar zararlı, tehlikeli bir durum düşünülemez.
O halde, geliniz böylesine tehlikeli bir gelişmeye meydan, mahal bırakmayalım, fedakârca önüne geçelim. Tâ ki, fitne ateşini söndürünceye ve bir Frengî illeti olan ırkçılık hastalığından tamamıyla arınıncaya kadar.
Evet, kardeşlik hissi, vatandaşlık hali böylesine bir özveri ister, fedakârlık ister.
Bir misâl
Burada, affınıza sığınarak kendimden bir misâl vermek isterim.
Âcizane, Üstad Bediüzzaman'ı tanıdıktan ve Risâle–i Nurları benimseyerek okumaya başladıktan sonra, etnik kökenine takılmaksızın bütün dindaşlarıma "hakiki kardeş" nazarıyla baktım.
Memleketimdeki farklı unsurdan olanlara ensar ruhuyla, inancıyla yaklaştım. Kimilerince yer yer horlanan, dışlanan Arap ve Türk kardeşlerime sahip çıktım, onları asla kendilerini savunmak mecburiyetinde bırakmadım. Unsuriyeten kendi yakınlarım tarafından horlanmaya, dışlanmaya rağmen..
Din kardeşini savunmakla, aklen, ruhen, vicdanen daima müsterih olduk. Zira, hep inandık ki: "Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur'ân ve imândır."
Kaderin cilvesine bakın ki, bu kardeşane, uhuvvetkârane tavrımızdan dolayı, ırkçıların şimşeklerini üzerimize çektik ve memleketimizden hicret etmek zorunda kaldık.
Memnuniyetle ifade edelim ki, böyle muhcir duruma düştüğümüzde ise, bu kez Türk kardeşlerimizi ensar ruhuyla yanımızda ve yakınımızda bulduk.
Otuz seneye yakındır ki, aynı hal kırıksız devam ediyor.
Bizim gibi binlerce vatandaşın yaşadığı bu vaziyet, herkes için örnek ve emsâl teşkil ediyor.
Esasen, ırkçılık illetinden arınmak ve Asr–ı Saadet Müslümanlığını ve sahabe mesleğini asrımızda yaşatmak için, böyle davranmaya mecburuz.
O zamanki müşriklerin ümidini kıran ve heveslerini kursaklarında bırakan bu ruh ve inanç hali, günümüz insanları için de en tesirli bir reçetedir.
Günümüzde alenen görüyoruz ki, Türkiye'ye ve Müslüman Türklere yönelik kanlı ve çok şiddetli bir husûmet ateşi körükleniyor. Böylesine bir düşmanlıktan en çok ecnebiler istifade ederken, bütün Müslümanların bundan zarar gördüğünü ve göreceğini hepimizin bilmesi gerekir.
Ne mutlu kendinden ziyade din kardeşini düşünen, onu savunan ve ona hakkıyla sahip çıkanlara...
Vahşette sınır tanımayan mahlûk: İNSAN
Yukarıdaki resimlere bakınca, usta şâir Faruk Nafiz'in bir şiirinden mülhemen şu mısralar döküldü dilimden:
Beşerin zıddına hayvan soyu insanlaşıyor.
Matadorun şefkati yok; lâkin atın şefkati var.
* * *
İki gün evvel çekilmiş olan yukarıdaki resimlerde gördüğünüz feci manzarayı, İspanyalılar şu sıralar hemen her gün gözleriyle "kanlı–canlı" bir şekilde seyrediyor. Sebebi, Sevilla şehrinde "Geleneksel boğa güreşi festivali"nin başlamış olması.
Bu vahşi geleneğe, at sırtında arenaya çıkan matador, aynı arenadaki azgın boğa ile ölesiye mücadele ediyor.
Çeşitli taktiklerle boğanın dikkatini dağıtan matador, aynı anda bindiği atıyla manevra yaparak, zavallı boğaya elindeki kılıçla ve mızrakla öldürücü darbeler indirmeye başlıyor.
Boğayı yere düşüren ve iki kılıç darbesiyle kulaklarını kesen matador, seyircilerin coşkun tezahüratı altında bunları eline alarak mağrurane şekilde pozlar veriyor. Ne de olsa, o hem zafer (!), hem de 25 bin euro pazar kazanmıştır...
Bu esnada yere yığılan ve yaklaşık on dakika kadar can çekişen boğaya ise, vahşî insanlara inat, matadorun atı yaklaşıyor ve kan–revan olmuş yaralarını koklayarak, kendi lisanınca merhamet edip hayvanı teselli etmeye çalışıyor.
* * *
İspanya'da her yıl bu tarzda olmak üzere, yaklaşık 10 bin boğa alkışlar arasında katlediliyor.
Bu vahşete seyirci kalarak, Müslümanların usûlünce yaptıkları "kurban kesimi"ne karşı çıkan münekkitlerin sağırlaşan kulakları çınlasın ve yukarıdaki türden manzaralar onların görmeyen gözlerine sokulsun.
18.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|